Thursday 30 September 2021

Karaman Hristiyan Türkleri!

 


Karaman Ortodoks Hristiyan Türkleri ,
Yani imkanı var mı böyle bir şeyin ?
Bu tür tuhaf manipülatif kelamlar Türk Cumhuriyet ideolojisinin olmazsa olmaz şartlarından biri. Anında ve aynı zamanda, hem İslamın kılıcı, hem yegane Alevi, hem Hristiyan, hem Şaman olunur icabında...
İnanılır gibi değil, ama gerçek!
Beyinler yıkanıyor, etkisi geçebilir kaygıları derken, zamanla taze ideolojik deterjan lazım oluyor.
Duruma göre akla gelebilecek her şey uydurulur, nasıl olsa alıcısı var.
Yeter ki işin ucunda mutlaka Türklük ideolojisine ucundan bucağında azıcık faydası bulunduğuna kanaat getirilsin.
Anadolu ve Kürdistan'da 1800 ler de Yezidi Kürdlerden sonra en büyük zulmü, ülkeden tamamen kovulmalarına kadar ki zaman dilimi arasındaki dönemde işte bu Rumlar gördüler.
Öyle ki, Yunanistan'ın bağımsızlığı, bu halkın sonunu getirmeye yetti bile.
Francis Ainsworth 1840 civarında Anadoluyu dolaşıyor. Rum kiliselerinin çoğunun bomboş, arada da belki irkilerek gelenlerin de Osmanlıca konuştuklarına şahit oluyor( kendisi Türkçe diyor ama onlar zaten Osmanlıya Türk diyorlar, Osmanlı ''biz Türk değiliz kardeşim'' diye feryat ettiği halde).
Rumların nefes almalarına bile müsaade etmiyorlar Anadoluda bir ara.
Okullar kapalı.
Hatta kitaba tekrar bakmam lazım, galiba Bafra'dan Konyaya kadar mıydı tam hatırlamıyorum, faal olan sadece bir Rum okulu görüyor ancak.
Karaman ''Türk'' Ortodokslarıymış !
Bu düzmece kelama Rumlar arasında bile inanan var galiba.
Yahu bir Müslüman hiç tutar da Hristiyan olur mu Osmanlı gibi bir İslam ülkesinde, hem de 1800 ler, ya da daha erken tarihlerde ?
Karısını kızını kaçırsınlar, ırzına geçsinler ( her zaman değil ama oluyordu), ağır vergiler yetmez, cizye-kelle vergisi versin durduk yerde, diye mi !
Yetmez, zaten ''vay kafir oldu, katli vacip, mürted vb.,'' deyip, kiliseye ulaşıpta vaftiz olamadan cesedinin parçalarını sokak köpeklerine yedirsinler diye mi !
Ne güzel Rumları dövüyor, sövüyor, pazarlarda Rum kızlarını varsa mangır, bastırıp alıyor...
Belinde icabında silah...
İşi yokta Türk, ya da herhangi bir Müslüman, gözleri önünde Hristiyanlar sırf ''gavur'' olduklarından inim inim inlerlerken, gavurun dinine katılarak, kendileri ve gelecek nesillerini yedi bayram kötekletip, tırtıklattıracak, ahval ve şeraite göre de pazarda mal gibi sattıracak vs vs vs .
Bazı Kürdler 1800 ler de Protestan oldular ama onlar zaten Müslüman değil, Alevi idiler.
Kısa bir not düşeyim alakalı bulunduğundan; 1800 lerde İngiliz konsolosu Dersim'de meşhur Ali kako isimli aşiret lideri ya da önemli figür ile tanışır, kıvrak zekalı ve bilgili bir Kürd.
Adam protestan olmuştur, konu hakkında zaten yazacağım ama aklımda kaldığı kadarıyla Şıx Hasenen aşiretindendi.
Karaman'da ise zavallı Rumlar, takiyyeden belleri kırılarak, gittikleri kiliselerde korkudan Osmanlıca konuşuyorlar.
Hep o Mora'nın Yunanistan bağımsızlığının bedelini ödemek...
Bazen düşünürüm de, o 1829 bağımsızlığı galiba Anadoludaki Rum ve Pontus varlığını sona erdirmenin önünü açtı eninde sonunda.
Acaba 1829 hiç gerçekleşmeseydi, Rumlar kadim ülkelerinde böyle korkunç biçimde katledilip, kalanı da ülkelerinden bu denli rahat kovulabilirlermiydi ?
Cevabı asla verilemeyecek bir soru.
Zira ancak gerçekleşmemiş bir iddia üzerine spekülasyon yapmış oluruz.
Ama olan oldu.
Olmayan bir şey var idiyse, Karaman'da Hristiyan Türk bulunmadığıydı.
not: makale tarihi Temmuz 2107. Bir kaç husus ekledim kısaca.

Sunday 26 September 2021

Kurmanji Kürdçesinde Arabi Kelimeler Üzerine

Kurmanci Kürdçesinde Q-q harfiyle başlayan kelimeler arasında bulunan Arapça kökenlileri , Michael L.Chyet'in '' Kurdish-English Dictionary , Ferhenge Kurmanci-Inglizi'' lügatinden aldım. Çok sayıda eksik olabilir ama şimdilik bunu tercih etmiş oldum. Toplam 300 civarında kelime saydım ve incelediklerim arasında 55 tane Arapçadan gelen kelimeyi toparladım. Yazar bu kelimelerin tamamı için zaten Arapça olduğuna dair not düşmüş, yani benim bir çabam falan yok ortada. Bu arada az sayıda da olsa kaynağı belirsiz ama Arapça'ya benzeyen kelime var. Yine az sayıda Türkçe olarak niteledikleri mevcut. Yalnız bunların önemli kısmında hatalar var. Yani kaynağı Türkologlar olunca ,
''kılavuz+karga'' metaforuna cuk oturan bir sonuç çıkıyor ortaya ama kendisini suçlamıyorum, zira o da akademisyen olarak elinin altında bulunan ve akademik platformlarda kabul görmüş kaynaklardan faydalanıyor. Bu Türkçelerin bir kısmı zaten Moğolca, bir kısmı da bal gibi İrani olabilir, bir kaç tane Türkçe ( qız-kız gibi) var ama farklı konu geçelim.
İstanbul Hukuk Fakültesine 46 yıl evvel girdiğimde, tedrisat ile Türk edebi ve resmi dilinin belki de %70 kadarlık kısmının Arapça'dan müteşekkil bulunduğunu iddia edersem , mübalağa olmaz kanaatindeyim..
Farsçanın'da herhalde halen yarısı ( eğer fazlası değilse) Arapçadır tahmin ediyorum.
Dolayısıyla Kurmanci de Q-q harfindeki Arapça kökenli kelime sayısı %20 den az görünüyor. Belli ki onca tasalluta rağmen, yine de muhafazakarlığını korumuş. Ama öte yandan da lisanın ilkel kaldığı linguist akademik çevrelerce rahatlıkla söylenecektir, ki doğru. Doğru ama, kelimeler arasında bazılarının aslında Kurmanci karşılıklarının bulunduğunu da not etmek lazım.
Bir de, P.Kreyenbroek ile Christine Allison'un kitaplarında derledikleri mükemmel Yezidi dua , kılam, stranlarına bakıldığında, çok sayıda Arapça kelimenin bulunduğu, bazılarınınsa bizzat Kurmanci ile birlikte şiirlerde kullanıldığını görmek mümkün. Bu ise, kafiye ve anlam verme açısından etkili bir yazım tarzı.
O zaman, her ne kadar muhafazakar ve ilkel kalmış olsa da,kendine has kelimeler barındıran bu lisanla yazılmış sırf şiir değil, düz yazı metinler, masal, roman, coğrafik ve dini konularda kaleme alınmış eserler de bulunmalı(idi).
Demek ki Mustafa Kemal ''muasır medeniyet'' bahanesi altında Arapça'yı ilga edip, medrese ve zaviyeleri kapattırırken öyle görünüyor ki epeyi bir Kürdçe arşivi de yaktırmıştı. Daha evvel de yazdığım gibi Kürdlerin dil , tarih ve edebiyatlarıyla bağlantılarını ebediyen koparmayı hedeflemişti.
Büyük oranda, hatta korkarım tamamen başarılı olmuşa benziyor.
Kelimeler aşağıda, ilgilenenlerin kontrol etmelerinde fayda olabilir,
1) qab = kahpe 2) qal = söylemek, konu 3) qalib = kalıp 4) qam = a. yükseklik, yapı ( vücud olmalı) b. biri ırmak veya havuzda bulunduğunda suyun boynu geçmemesi hali 5) qani = mücadele edilmiş, ikna edilmiş, tatmin olunmuş, gönüllülük 6) qanun = kanun 7) qayil = rıza göstermek vb. ; 😎 qebd = ele almak, elle kullanmak, sap , kulp, kabza ( bıçak, kılıç vs) 9) qebile = kabile ,10) qebül = kabül , 11) qeda = şanssızlık, felaket, kaza, hastalık vb., 12 ) qeder = nicelik, miktar, meblağ, an, az bir zaman , 13) qeder = kader, 14 ) qedimin = adım atmak, ileri hareket etmek , 15 ) qedir = saygı, değer, vs , 16) qedife = kadife, 17) qedin= bitirilmesi gerekli, bitirilmiş, aşırı yorgunluk...
Bundan sonrakileri sadece Kürdi de geçen halleriyle yazıyorum, zira tamamının anlamını yazmak zaman alıyor : 18) qedqamet, 19) qefes, 20) qehf, 21 ) qehirandin , 22) qehirin , 23 ) qelafet, 24) qelandin , 25)qelem, 26) qelp ( yanlış, sahte olan hali, diğer benzeyen ve ''kabuk, soyma '' vs anlamlarına gelen Kürdi), 27)qelk, 28) qemis, 29) qenaet , 30) qen'ter , 31 )qer, 32) qesd, 32)qesel, 33) qeseb, 34)qesem, 35)qesr, 36)qet, 37) qetin, 38) qevaztin, 39) qewat, 40) qawi, 41) qewl, 42) qeyd, 43) qirar, 44) qiyas, 45) qimet, 46) qube, 47) qulibin, 48) qumaş ,49) quran, 50) qurs, 51) qurüş, 52) qusandin, 53 ) qusür, 54) qutni, 55) qüt

Friday 24 September 2021

Alevi-Yezidilikte Hulul ile Tenasüh

 Alevi-Yezidilikte Hulul ile Tenasüh,

Ruhun ölümden sonra, bir başka bedende dünyaya gelmesi eski bir inancın tezahürü...
Budistlerde , Hindularda da olmalı ( Hinduluk çok farklı elementlerin toplamı gibi, konuda pek bilgim yok).
Bizde ise, halihazırda ülkede rakamla en son 371 adet kaldıklarını okuduğum Yezidilik ile Alevi olarak adlandırılan Reya Haqq inanclarının temellerinden biri. Ve bu fenomene tenasüh deniyor. Frenkçesi reenkarnasyon.
Bu durumda, böylesi bir itikadın üzerinde yükselen inançta, cennet-cehennem kavramları olmaz.
Zira, cennet te, cehennem de bu dünyadadır o zaman.
Ruh, ölen bedenden ayrıldıktan sonra, dünyadaki davranışları ve pratiğiyle orantılı, yeni bir bedende, yeni bir hayata, yeni ve farklı biri olarak başlar.
Aleviler, öbür dünya inancı olmadığından ''hadi bugün dinimizi birine anlatalım, tebliğ edelim, sevap kazanalım, öbür dünyada gerekli'' diye düşünmezler.
İnancın asıl yine çok önemli bir sacayağı daha var; bunda da ruh, kutsal ruh, yaratan, insan bedenine girer. Kendini insan bedeninde gösterir. Buna da hulül- enkarnasyon deniyor.
Ali , Şahı merdandır...
İnsanların Şahı...
Ama o Şah, aynı zamanda kutsal ruhun kendisini o bedende göstermesi...
Yoksa burada kasdedilen Hz.Muhammed'in amcasının oğlu ve mümin Müslüman Ali değildir.
Bu isim, belirli bir tarihi aralıkta inanca sosyo-politik sebebler sonucu , bir başkasının yerine girdi.
Ak sakallı ihtiyar, aniden insanların karşısına çıkar, bazı dertlere deva olur. Xızır aleyhisselam denir.
Kasdedilen, o bedende kutsal ruhun kendini göstermesidir.
Alevilerin , kendilerine öbür dünyada huri anlatımlarını dikkate almamaları, onların ilerici, devrimci, eşitlikçi, hümanist, anti-emperyalist, yobazlığa karşı olmaları, çağdaş vs vs olmaları değil öbür dünyanın varlığına inanmamalarıyla ilgilidir.
İslamiyetten apayrı bir inançtır Reya Haqq.
Konuya devam edeceğim.

Tuesday 21 September 2021

Alevi'nin 72 Milleti ile Qalenderi


İki farkı mesaj, biri 22 Eylül 2018, diğeri de 22 Eylül 2016 tarihli. İkisini birden yayınlıyorum, kısa ve genelde antik Kürd inancı Alevilikle ilgili ve bağlantılı.




Biz Aleviler 72 Millete Aynı Nazarla Bakarız !
Yukarıdaki teraneyi şloganlaştıranlara soralım.
Bu 72 neyin nesi, ne yani dünya da sadece 72 adet ve tane mi millet var da, Aleviler bunlara aynı nazarda bakıyormuş , bakmamız lazımmış vs vs,
ve neden ?
Niye mesela 143 , ya da 6789, veya 007 millet değil de 72 ?
Bu hususta en çok sallayanlar da, zaten hiç bir fikri olmayanlar galiba.
Çünki Türk manipülasyon ve yalanları Kürd Alevinin zihninin kalan son kırıntısına da tecavüz etmiş te, ondan !
Siz eğer 72 millete aynı değeri veriyorsanız, o zaman bu 72 nin dışındasınızdır değil mi ?
Kafalarınızı bir anlık zihinsel aktiviteye programlayıp, şu şırınga edilen Tüklük ve Türk solu cerahatinden geçici de olsa kurtulmayı deneyin.
Bir daha ; eğer siz Alevi olarak 72 millete de aynı bakıyorsanız, o zaman bunlara bakanlar olarak siz kaçıncı millet olursunuz, 73 cü değil mi ?
Yani , bu durumda sizler, bu 72 sine de aynı gözle baktığınız milletten farklı olmuyormusunuz inancın kuramına göre ?
Yok eğer zaten bunların parçası iseniz, neden bir 72 tatavası tutturmuşsunuz, o zaman ''insan olarak hepimiz eşitiz'' deyip geçmeniz lazım.
Ya da ''biz dünyada şu sayıda millet olarak hepsine, hepimiz hepimize aynı nazarla bakarız'' demeniz lazım.
Ama demiyorsunuz.
Niye demediğinizi de araştırmıyor, araştırıp yazanlara da ne inanıyor, ne de saygı gösteriyorsunuz.
Tartışılacak kamyon dolusu husus var.
Ama evvela inançta Türklük arayan ya da içine tıkıştıranların kah kulaktan dolma, kah kasden Alevileri asimile ve anlayışsız gösterme amaçlı devlet imalatı uyduruklarından uzak durmak gerekiyor.
Ve sonra 72 millet ve aynı nazar vs ne demek olabilir, üzerinde kafa yorulur kanaatindeyim.


Qalandar/Qalender

1000 yıllarında yaşamış ve söylenene göre Gorani Kürdçesi( kimilerine göre Goranlar Kürd değil) şiirleri kayıt altında olan meşhur Baba lakaplı Tahir-i Üryan var malüm. (Gerçi son okuduklarım kendisinin Gorani yazmamış olabileceğine işaret ediyor, yeni notum) Kendisi Hamadan'lı, bu şehir 1100 sene evvelinin Kürd ana merkezlerinin en önemlilerinden. Kendisinin Qalandar olduğu iddia edilirmiş. Zira aynen onlar gibi, üzerine tam örtülü kıyafet giymezmiş.
Yarı çıplak ve derbeder gibi yani...
Ve bu sebeble kendisine üryan lakabı takılmış.
Gelelim bağlantılı olan asıl hususa; Shafi Kadkani, Qalandarlar arasındaki traş pratiğinin ( saç traşı olmalı) bir Mazdaki ve Sasani geleneği olduğunu yazmış.
Bu çok önemli bir nokta, hem de asıl şimdi yazacaklarımdan sonra düşünüldüğünde.
1800 yıllarının ortalarında Dersim dağlarında yaşlıların saçları traşlı ve sakallılar.
Gençler arasında ise ''örgülü'' saç görülmüş.
Şaşırın, şaşırın...
Dersim derken, yanıltıcı olmasın.
Yazar, Yozgat dahil, Çorumdan Urfadakilere kadar ''aynı Dersimliler gibidirler'' diyor.
Qalandari hep biraz Hindu gibi canlanıyordu kafamda, demek Kürdmüş. O zaman, bu Kürd Müslümanlar arasındaki bunca Qalender ve Bektaş isim yaygınlığının sebebi de iyice anlaşılıyor.
Neyse, Hurufiliğe dair İngilizce kitabı buldum, Fadlallahın, bakalım ne yazmış, ondan da aktaracağım bu defa.
Önce pür dikkat bir okuyayım, zaman alacak zira.

Alevi'nin Tavşanla İşi

 

t22Srro Soepntembeoodrn el20d18g 
Shared with Public
Public
Alevi'nin Tavşan'la İşi,
Çocukluğumdan bazı hatıralar var zihnimde, ama muhtemelen net ifadeler lise çağından kalma olmalı. '' Yahu Aleviler tavşan eti yemezler, biliyormuydun ?'' meraklı ve gizemli sorusunu bir düşünün.
Sanki sanırsınız ki, köşe başındaki kasap Osman'ın yağ kokan dükkanında müşteri ''Osman usta, bana şöyle az yağlı yarım kilo tavşan kıyma ile , aman üzerlerine kekik serpilmemiş bir kilo kadar da tavşan pirzola çek bakalım'' türü muhabbet pek yaygınmış gibi !
Hayatımda tavşan etini ilk defa o güzelim Marmara Adasında, 1975 te yemiştim. Eh, serde ''küçük-burjuva'' şeysinin şeysi olduğundan, bazen yaz aylarında tatile gitmeyi , gezmeyi, görmeyi, yeni insanlarla ve ''devrimci bacımız'' olmayan kızlarla tanışmayı arzulardık.
Neyse, belki bir kez daha yemişimdir, kimin aklına gelirdi ki tavşan eti yemek ?
Şuna benzetebiliriz. '' Yahu duydun mu, Mustafalar hiç deve eti yemezlermiş !'', gibi...
Konu olduğunda bilgiç olanımız hemen tavşan etinden uzak durmak gerektiğini ( yani konu Alevi olmalı), zira tavşanların insanlar gibi adet gördüklerini fısıldar.
Eh, aslında gayet duyarlı bir mazeret bu, eğer sebeb bu olsaydı.
Yalnız küçük bir problem vardı en başta; eğer tavşan adet görüyorsa, dişisi görüyordur, erkeği değil her halde!
Neyse, yazılanlara bakılırsa, kadınlara fiziki hususiyetlerle benzer adet haline sahip olan hayvanlardan en belirgin olanı, Şempazeler miş ( çoğunluk karar bu yönde ve bazı tarifler var elbette).
Bir listeye bakmıştım bir takım tariflerle belirlenmiş olan; içinde ''fare, arslan, beygir, köpek, koyun, inek, domuz vs.'' var ama, vallahi tavşan yoktu!
Bu arada, Türkçe olarak nete bir girildiğinde, konu hakkında yazılanlara bakıldığında , en azından bulunduğunuz an itibariyle komedi filmine para vermenize gerek yok.
Halkımız, tüm ''natürel'' bilinciyle bu konuda gerekli ve yeterli bilgiyi bizlere adres teslimi anında görüntü yapıyor. Elbette aralarında öğretim üyeleri falan da var.
Aslında doğruyu söyleyenler de mevcut biraz ama, kaynıyor arada; zira yanına milli ve mübarek görüş ile yorumlarını eklediklerinden, tarifleri aynen ülkede bugün ''demokrasinin kralının'' olduğu vecizesine uyum sağlıyor.
Gelelim işin aslına. Bir pasaj ile kaynak vereyim netten:
Study Bible
Clean and Unclean Animals
7"Nevertheless, you are not to eat of these among those which chew the cud, or among those that divide the hoof in two: the camel and the rabbit and the shaphan, for though they chew the cud, they do not divide the hoof; they are unclean for you.
78"The pig, because it divides the hoof but does not chew the cud, it is unclean for you. You shall not eat any of their flesh nor touch their carcasses. 9
New American Standard Bible
Bütün mesele, Kutsal kitap İncil'in bazı yorumlarına göre ''geviş getirmeyen ile, bölünmüş, çift tırnaklı ( toynaklı) olmayan hayvanların eti yenmez'' diyor.
Şartların ikiside bir arada olacak.
İncil'deki tarif, İslami terimle, murdarın bir versiyonu, zira bu kelime İrani ve muhtemelen Hristiyanlıktan evvelki Zerdüşti veya Mithra geleneklerinde yerini bulan bir anlamı olmalı.
Hemen bir kelam edeyim; burada el mahküm ''toynak'' diye bir kelime kullandım. Bu kelime, benim 25 yıllık Red House lügatte de mevcut. Hakiki Türkçe bir kelimeymiş, kontrol ettim.
Benim ana dilim bir Orta Anadolu kasabasındaki yarım asır evvelin zaman diliminde konuşulan ''sokak Türkçesi'' ile resmi Türkçe.
Hayatımda böyle bir kelime duymadım.
Belki de kelimeyi kullanan her hangi bir köylüyle konuşma fırsatım olmadı.
Neyse, işte Alevilerin ve aslında bazı Müslümanların da tavşan eti yememeleri, İncilde ki bu hükümden kaynaklanıyor.
Gerçi İncil'de Deve'de zikrediliyor.
Ben hayatımda hiç deve eti yemedim, bundan sonra da üzerine para verseler yemem zaten !
Ama, İslam'da anladığım kadarıyla deve eti yasak değil; hatta belki de helaldir, İslami inancın Araplar ve coğrafik gelenekleriyle bağlantılı olduğunu düşündüğümüzde...
Peki ama, 'Alevi Kürdler Hristiyanmıydı kardeşim' sorusunu duyar gibiyim.
Çoğunlukla hayır, ama kanaatimce etkisi vardır; ya da bu temizlik kuralı Mani Peygamberin inancının etkisidir.
Maniciliğe bakmadım bu hususta doğrusu, sadece bir tahmin.
Zerdüşt peygamberin inancında da çok geniş, teferruatlı belirlemeler var gibi.
Malüm ''mırdar'' Kürd/Pers kelime ve aslında sadece ''dinen veya ahlaken '' değil, aynı zamanda ''tabiatın da kirlenmesi'' anlamına gelebilir.
Mesela İslamın kurban bayramında Kürdler hayvanı keserken, evvela bir küçük çukur açar, sadece kanı mümkün olduğunca boca etmekle kalmaz, kullanmayacakları organları da oraya gömerler(di).
Bu ritüel , Zerdüşti ve Mithra inanclarının Kürd hafızasında yer etmiş ve kirlenmeye karşı alınmış bir tedbire işaret ediyor bence.
Velhasılı, tavşanın yenmemesinin ortalıkta fink atan ''yok Hz. Ali şöyle olmuş, yok Peygamber efendimizin bir hadisi şerifinde....'' ile bağlantısı yok.
Tastamam İncil'le alakalı.
not. bu makalenin hemen hemen aynısını iki sene evvel yayınlamıştım, yani 2016 da.

Monday 20 September 2021

Bektaşilik

 

Bektaşilik,

Biraz evvel ''Özgür Gelecek-Peşeroza Azad'' ismiyle yayınlanan, ilk defa gördüğüm bir yayında ''Aleviler ırkçı söylemleri boşa düşürmelidir'' başlıklı bir makale okudum.
Aleviliğin başına musallat tüm Türkçü dezinformasyon ve tarihi çarpıtmalarla dolu bu yazıdan bir pasaj aktarayım :
“Bektaşilik, Anadolu insanının inanç tarihidir. Onun özünde Anadolu insanının bütün inanç ürünlerini, ilkçağa varan yaşam anlayışını bulmak kolaydır.” (İ. Z. Eyüboğlu, Bütün Yönleriyle Bektaşilik)
Mevlana, Konya’da Selçuklu Sarayı ve onun çevresindeki belli başlı zengin eşraf topluluğu içinde kendine yer edinmişken, çağdaşı Bektaş-ı Veli tam zıttı bir yol izleyerek yoksul köylüler içinde, onlarla birlikte var olmuştur. Tüketici sınıfın yanında değil emeğiyle, alınteriyle geçinen üretici sınıfın içinde dallanıp budaklanmıştır. Mevlevilik, hakim sınıf inancını temsil ederken, Bektaşilik ezilenlerin inancını temsil etmiştir.''
Yukarıya aldığım uzun pasajın tamamı saçma sapan Türk kelamlarından müteşekkil yalanlar dizisinden öte bir kıymeti haiz değil.
Bektaşiliğin bahsi geçen medieval dönemde Anadolu insanının inanç tarihi olduğu bir Türk yalanıdır.
Anadolu'da o zamanlar nüfus çoğunluğu Greklerdeydi ve onlar da Hristiyan Ortodoks idiler. Ha keza Pontus ta öyleydi.
Ermeniler Hristiyan Gregoryan, Süryaniler Hristiyan Nasturi idiler. Epeyi bir Yahudi de vardı.
Kürdlerin arasında ise kısaca Yezidi ve Alevilik ve İslam karışık biçimde mevcuttu, elbette Yahudi , Hristiyan, Şemsi, Pavliqanilerinden bahsetmiyoruz.
Mevlana zamanı bu Türkler her kim ise, Müslüman görünüyorlar, ya da öyle olmaları gerekiyordu zira Türk etnik bir tanımlama değil, hakaret ifadesiydi.
Ama ortalıkta Moğollar vardı, onların aralarında ise Şaman ve Budist yanında, ağır ağır Müslüman elementler de barınmaya başlamışdı.
Mesela Kırşehir emiri Moğol Caca Nur al-Din gibi, bu şahsın çok önemli tarihi bir belge olan Vakfiyesi de mevcuttu.
Bu şahıs 1277 de Kürd Eyyubi İmparatorluğunu ele geçiren kölelerden Baybars'ın El Bistan'da Moğolları yenmesiyle esir düşmüştü.
Velhasılı bu ''Anadolu insanı inancı'' tam bir dezinformasyon.
Mevlana her sınıftan, ama gerçekten de genel de üst tabaka ile muhatap oluyordu.
Pervane sayesinde.
Khwaje Bekdeş ise bizzat Eflaki 'ye göre (Mevlananın anlatımıyla ) ''peygambere itikadı olmayan'' biri.
Yani Müslüman değildi.
Ama Selçuklu Türkleri Sünni Hanefi Müslümandı.
Bunun ''tüketici-üretici'' gibi safsatalarla ne alakası var?
Aslında tam da Yezidilik ve Aleviliğe uyan, İslamla alakası olmayan, henüz Türklük yalanlarına dahil edilmemiş bir isim.
Ama adamlar başardılar 1923 ten beri.
Sonunda Bekdeş te Türk oldu !
Bekdeşe ma ji bü Tırk !

Thursday 16 September 2021

Hacı Bektaş

 15 September 2017 ·

Dört sene evvel bugün yazmışım,
Haci Bektaş,
Aşağıdaki dörtlüğün kendisine ait olduğu iddia ediliyor:
Hararet nârdadır, sacda değildir,
Keramet sendedir, tâcda değildir.
Her ne arar isen, kendinde ara,
Kudüs’te, Mekke’de, Hâc’da değildir.
Bizim köyde yarım asır evvel üç beş tane Bektaş, bir o kadar Dawreş ( Derviş), bir çok Haci isimli vardı. Bazı Haymanalı Kürdler'de ise çok sayıda Kalender ismine rastladım. Alişer ismi de çoktu.
İlkokulda birlikte olduğum 72 millet içersinde bu isimlere rastlamak zordu. Zaten Balkan muhacirleri ve Tatarların farklı halklar ve kültürler oldukları anında anlaşılıyordu.
Türk dediklerimizle Toroslardan gelen Yörüklerin, bunların da Balkan-Kafkas-Kırım muhacirleriyle ne fiziki, ne de kültürel benzer TEK bir tarafları yoktu.
Türkçeyi konuşmaları, yürüyüşleri, şaka ve hakaretleri, saygı ve küfürleri, adetleri , homurdanmaları ve gülmeleri hatta kavgaları bile farklıydı.
Ama ortak noktaları, aralarında Derviş-Bektaş-Kalender isimlerine rastlanmaması ve tamamının Sünni Hanefi Müslüman olmalarıydı.
Sadece Kürdler'de vardı bu isimler genel olarak.
İlginç biçimde tamamı Sünni Hanefi oldukları halde.
Ama artık biliyoruz ki, 1800 yıllarının başlarında bu Kürdlerin hepsi, aşiret farkı olmaksızın, Alevi idiler.

Yukarıdaki dörtlük için Haci Bektaş'ın deniyor.
Haci Bektaş Türkçeyi nereden bilsin ?
Haci ismine sahip.
Hacca mı gitmiş acaba ?
Hacca gitmişse, Mekkeye, Hacca niye sitem ediyor, daha doğrusu saldırıyor ?
Tabii ki Haci Bektaş , eğer yaşamış idiyse, Hacca gitmemişti.
Haci kelimesi, zaten yanlış yazılıyor ve söyleniyor, asimilasyonun bir sonucu.
X (kh) ,q harflerinin reddi, karşılık olarak nüfus memurluklarında H harfinin dayatılması gibi asimilatif devlet projeleri, Kürdlerin kendi has kelimeleri Xaci'yi, Haci'ye tahvil etmiş oldu.
Mesele bu, hatta bu H harfinin x-q yerine kullanımı bir çok kelimede Cumhuriyet evvelinde mevcut, farklı bir konu olduğundan es geçiyorum.
Daha evvel yazmıştım, Xwace-Xaci'dir aslı.
Türkçe'de ki Koca da , kullandığımız Hoca'da işte bu Kürdçe-Persçe kelimeden kaynaklanırlar.
Yani bozulmuş birer versiyonlarıdır aslında.
Efendi, dini lider, usta ( ilimde, sanatta vs), sahip, amir vb., anlamları vardır.
Velhasılı, eğer Haci Bektaş yaşamışsa, ne Türktür ne de Türkçe bilirdi.
Hacca'da gitmemiştir.
Ama Xaci dir.

Sunday 12 September 2021

Mevlana Torunu Çelebi Arif, Yağmur Duası, İslam Kozmogonisi ile Alevilik Üzerine Kısa Notlar

 

Esasen çok kapsamlı bir makaleyi hakkediyor bu başlık, ama kısaca yazmaya karar verdim.
Bir nevi de bu alana giriş teşkil edebilir.
Bilgi, Aflaki'nin 1300 ortalarında tamamladığı Manaqab al-Arifin'in İngilizce The Feats of the Knowers of God ismiyle yayınlanan çevirisinden alınma.
John O'Kane Farsi'den bizlere kazandırmış bu eseri.
Türkçe çevirisi de mevcut ve Tahsin Yazıcı tarafından yapılmış.
Aslında keşke ilgilenenler , İngilizce okuyabilenler bu iki çeviriyi mukayese üzerine bir çalışma yapsalardı, büyük katkı olurdu. Bir de Kanadalı bir akademisyenin doktora tezi var, çeviri yapmış. Ama malüm, ister istemez Halil İnalcık ve halefleri teşkilatının sallamasyonlarını referans alıp, uyduruk terminolojilerini kullanıyor zaman zaman, ama yine de önemli bilgi var, bunu da okuyup not almışlığım olmakla birlikte aşağıda kısaca değineceğim noktalarla ilgisi yok.
Mevlana'nın torunu Çelebi Arif bir gün, Ladik'i onurlandırır. Şehrin ileri gelenleri ve müridleriyle toplantılar gerçekleştirir. Yazar 'ecstatic delights' demiş, vecid hali -kendinden geçerek, onun hazzı gibi, sonucu sema dönmeyle biten zikrler gibi diyelim, zevkle yapılmış. Zaten yazar Farsi 'dhowk-ha' kelimesini de parantez içinde veriyor. Aslında bu, Arabi ve Türkçe'de kullandığımız 'zevk' kelimesinin ta kendisi. Diğer -ha ise Farsi sonek, muhtemelen ismin -e ya da -i hali, bakamadım.

Neyse, o ara yağmur birden kesilir!
Damla yok, muhtemelen tam da yağış mevsimi üstelik!
Kabahatli elbette bulunur, Çelebi Arif ve müridleri!
Behemahal Ladik'i terketmeleri bildirilir, olsa olsa bunların münasebetsizlikleri Yüce Yaratıcının öfkelenmesine sebeb olarak kuraklığa yol açmıştır, yani vatandaş felaket tepkilidir Çelebi ve müridlerine.
Çelebi bu protestolar iletildiğinde bozulur ve kendilerini kovan mümin vatandaşlara şöyle söyler:
''Beş para etmez eşekler!
Biz ve müridlerimizle ne işiniz var, sizin amacınız yağmuru yağdırmak ve bundan faydalanmak olmalı. Kendi işinize bakın. Biz, susuzluktan toza boğulmuş toprak için gökteki ''yeşil denize'' bakan ve suyu paylaştıran rabbimizden yağmur talebedeceğiz.''

Şimdi Çelebi Arif burada vatandaşa ''eşek'' diyor, bazı paragraflarda ise eşek yanına ''sığır'' kelimesini de ilave ederek sıradan vatandaşlardan bu nitelemeyi de esirgemiyor.
Neyse daha sonra dualarla yağmur yağıyor.
Burada geçen ''gökteki yeşil deniz/okyanus'' için yazar ''bahr-e akhdar'' yazmış ve bu da ''yeşil deniz'' demek.
Dahası yazarın düştüğü nota göre İslam kozmogonisi, yani kainatın yaratılışı ve orijinine dair İslam dininin kuramına bakılırsa, bu gökteki ''yeşil deniz'' , yaratanın tahtının altında bulunuyormuş.
Bu açıklamanın şusu busu yok.
Yani kısaca Allah gökte bir tahtta oturuyor, altında da bu okyanus var ve yağmur da oradan geliyormuş, inanç böyle.
Buradan Aleviliğe yöneleyim ve aklımdan geçeni kısaca tartışayım. Alevilik Türklüğün tezgahı ve kapanına kıstırıldığından, inanç her yönden saldırı ve kuşatmaya alınmış. Resmi Türk ideolojisi kıskacına giren her kavramın, ''tarihi, kültürel, etnik, musiki, folklorik vs.,'' nasıl içi boşaltılıp iğdiş ediliyorsa, aynı kaderi büyük ölçüde Alevilik te paylaşmış görünüyor.
Alevi Kürdler de inançlarını tarif ederlerken ya atheist, ya da İslamın alakasız bir yorumuna bağlanıyorlar. Esaslı bir kısmı, aynaya bakmaktan bile kaçınıp, Kürd fizyonomisiyle kendisine Asyalı ( Türkmen-Yörük) diyebiliyor.
Kendine Kürd diyen de artık iyice azalmış durumda. Erzincanın, Sivasın, Malatya, Çorum, Yozgat vs nin kendine Türk diyen muhtelif etnisitelerden ülkeye iskan ediliş olan göçmenler biliyor bunların yerli ve Kürd olduklarını ama Kürdler kendilerini Kürd görmüyor, trajik bir durum...
Yetmez, Aleviyim diyor ama Alevi olamıyor.
Oysa Kürd inancı da İslamiyet gibi bir din.
İslam'da cennet-cehennem var ve Kürdlerin peygamberlerinden Zerdüştten alınma görünüyor bu kuram(lar).
Sırat köprüsü de, Huri (Xore) de, 72 kavramı da ( 72 Huri mesela), yeniden dirilme de, mağarada konaklama vs de hep Kürdlerin atalarından Zerdüşt peygamberin teolojisinin parçası.
Kürd inancında ise ''cennet te-cehennem de'' DÜNYA dır.
Neden, çünki Kürd inancına göre kişi öldükten sonra ruh, bir başka bedende dünyaya gelir.
Yani ne huri, ne zebani, ne cennet-cehennem de ölümsüz-sonsuz hayat, ne kılıçtan keskin kıldan ince Cinvat ( sırat köprüsü-puli sırat) gibi kavramlar bu inançta bulunmaz.
Yine inanca göre ''yaratan'' bazen insan bedeninde görünebilir, kendisi görünmez zira.
Buna Xızır ile ilgili muhtelif görünme efsaneleri ve bazı eski Şahların kendilerine kutsallık atfetmeleri hemen akla gelen örnekler olarak verilebilir.
Aleviyim demek kolay ama biraz da Alevilikten haberdar olup, bu inancı Türk manipülasyonları ile bazı ideolojik-politik kuşatmalarının her daim kayba mahküm mülahazalarından uzak değerlendirmeyi düşünmek de lazım.

Friday 10 September 2021

Türkçe'de Günler

Türkçede günleri ve anlamlarını hemen hemen herkes bilir. Hemen hemen dedim, zira hiç sanmam ki Pazartesi'nin +ertesi  genel olarak bilinsin. Gerçi o da yazıyor ortalıkta, tartışmalı da olsa. Ama vatandaş daha gayet açık yazıldığı halde Alevi'nin Ali'yi takibeden, taraftarı vb., anlamlarına geldiğini bilmiyor, bilmek istemeyenler de var elbette.

O sebeble bu iş kurcalanmaya değer görünüyor.

Burada asıl ilgi odağım şu; bu nasıl bir Türk-Oğuz-Türkmen, bin tane devlet kurmuş  vs dilidir ki, kendine ait gün isimleri olmasın ?

Pazar, Persçe.

Pazartesi ise yanlış, Pazar ertesi olması lazım.

Ama yegane Türkçe kelime de bu aralarında ,gerçi  o da ek olarak yer alıyor.

Erte, yarın ya da sabah anlamlarına geliyor. Ete de var, yazı tura atmak lazım galiba, ben de tam olarak işin içinden çıkamadım zira. Nişanyan anlamlar vermiş on line sözlüğünde.

Eğer sabah anlamına geliyorsa, Pazartesi o zaman Pazar sabahı olur.

Yok eğer yarın anlamına geliyorsa, buyrun burdan yakın, ''yarın Pazar'' mı olacak şimdi !

Nişanyan ''oldurdu, zamanı geldi'' gibi anlamlar da vermiş.

Ee, şimdi o zaman ''Pazar zamanı'' mı olacak !

Ya da Pazar oldu !

Geçelim.

Salı ise tam bir alem.

İraniler,  Arapça alfabede ki üzeri ث üç noktalı kısa nal biçiminde ve  Arapların  peltek biçimde söyledikleri ( +th ) harfin sesini +s okur ve söylerler.

Salı bu harfle başlayan bir kelime ve  içinde yine bu harf var.  Ayrıca bir de Arapça'da üç anlamına geldiğinden ( yani üçüncü gün de oluyor) , Persçe ve Kürdi de de +S söylendiğinden, olmuş Türkçe'de de Salı, ve +S ile başlamış.

Oysa Türkler bu sesin +h sini söyleyemezler ama +T sini vallahi bir de öttürürler.

Ama nedense kendileri gibi değil, başkaları gibi söylüyorlar.

Çarşamba ve Perşembe İrani, Cuma Arabi, Cumartesi ise Pazartesi gibi tam şenlik.

Ama bu defa Arabi+Türkçe.

Artık okuyucu karar versin, Cuma sabahı mı demek, Cuma son buldu mu, Cuma yarın mı, bilinmez.

Niye ?

Çünki 'ete' kelimesi de olmalı işin içinde.

Ama yok, zira bu alfabe ve Türkçe lisan icadı işlerine bakanlar, eğer bu proje geliştirildiği ya da çok öncesinde ortalıkta Türk var idiyse,kelimeler ve anlamları için  bu halk mensuplarına hiç sormamış görünüyorlar.

Doğrusunu isterseniz  şu 300-500 kelimeden(!) müteşekkil Kürdi de bile kendisine ait kelimeler var.

Sadece Kurmanciyi  Persçe ile kıyaslayarak vereyim:

Mesela ,

Pazar           Yekşem,    Persçe     Yekşanbe

Pazartesi     Duşem,     Persçesi   Duşembe

Salı               Seşem,     Persçesi   Sehşanbe

Çarşamba    Çarşem,    Persçesi   Çaharşambe,

Perşembe     Pençşem, Persçesi   Panjşambe

Cuma            İni            , Persçesi   Adine

Cumartesi    Şemi        , Persçesi    Şanbe


Thursday 9 September 2021

Haci Bektaş, Bawa Resul, Germiyan

 Haci Bektaş, Bawa Resul, Germiyan,

Haci Bektaşi Veli değil , Haci Bektaşi Xorasani ismi geçiyor Eflaki'de. Yazar bazı övgülerle birlikte, ''ama,'' diye ekliyor ve kendisinin Peygambere itaat etmediğini ( inanmadığı yani) yazıyor.
Haci Bektaş ( Kürdler Bekdeş derler ve orjinali de budur zaten) daha sonra kendi ismiyle anılacak olan Derviş organizasyonunu kuracaktır.
Kürdler arasında , özellikle de Kurmanci konuşan Aleviler ile bunlardan Hanefi'ye dönenlerde çok geçerdi Bekdeş ismi.
Mevlana'nın Haci Bektaşi Xorasani'ye öfke duyduğu da naklediliyor.
Bir başka kaynak ise esasen Haci Bektaş isminde biri olmadığı, kendisinin Hurufilik üzerine yazan ve görüşlerini yayan Fadlallah olduğunu iddia ediyor.
Persmiş !
Siz Kürd anlayın.
Ama belli ki Haci Bektaş yaşamış ve önemli bir isim olan Baba Resul'ün de vekiliymiş.
Bu Resul ismi de, şaşırtıcı biçimde Alevi Kürdler arasında çok yaygındı.
Sebebi ise belli, 1239-40 da ayaklanan ve Baba İshaq diye ismi geçen şahsın ta kendisi de ondan.
Hep merak ederdim, Alevi Kürdler de bu isim ne arar diye, sebebini de bulmuş olduk.
Siz bu Baba Resul ismini, Bawa Resul okuyun.
Kürdlerin hem etnik hem de dini liderlerine malüm ahval ve şeraite göre Pers, Arap, Türk yaftaları takılır.
Bawa Resül ayaklanması Anadolu Rum ( Anadolu Selçuklu denen) beyliğini kötü sarsmıştı.
Bu arada Eflaki'ye göre de ayaklanan gruba ''Baba Resul Allah'' denmiş.
Sultan Gıyath al-Din Key Khusrow II ( Gıyaseddin Keyhüsrev) ayaklanmayı bastırmak için Malatya tarafında da bulunan Germiyan aşireti Kürdlerinden yardım istedi.
Ama Germiyan zaten kendi tabanının esaslı bir kısmını da kaptırmıştı Bawa Resul'e.
Gerçi sonunda isyan bastırıldı.
Kanaatimce Mazdak-Babek çizgisindeki Kurdlerin İslam'a karşı Anadolu özelinde bu defa da Türkmen olduğu iddia edilen Anadolu-Rum / Selçuklu şahsında aldıkları son önemli yenilgi de bu olmuştur.
Muhtemelen Sufiliğin ''rafızi'' Kürdleri tamamen etkisi altına alması da bu yenilgiyi müteakip yaşanan panik ve korunma içgüdüsüyle gerçekleşmiş olsa gerektir.
İsyanın bastırılması sonrası,Kürd oğlu Alişer-i Germiyan-i, aşiretiyle batıya göçüp, Germiyan devletini kurdu.
Zaten 1330 başlarında Kütahya etrafında bulunan Mağripli çok önemli kaynak İbn Battuta, civarda yaşayan Türkmenlerin ( eğer bunlar Türkse) Germiyanlılara ''Yezidi'' dediklerini not almış.
Muhtemelen Germiyan aşireti içinde Yezidi yanında, daha sonra Reya Haqq ve de Alevi adlandırılacak olan Kürdler de vardı.
Unutulmasın ki Alişer ismi hem Yezidi, hem de Alevi Kürdlerde çok yaygındı.