Keşkül - Kaşkol ,
Keşkül ile Kaşkol, Türkçe'de iki farklı kelime olarak geçiyor. Anlam ve kökenlerinin tamamen farklı oldukları yazılıyor ve kabul görmüş. Ama yaptığım bir araştırma, Keşkül ile Kaşkol'un, aynı kelime olabileceğine işaret ediyor.
Önce bir Keşkül'e dair iki tanımlamaya bakalım:
Nişanyan şöyle yazmış:
[ Ahmed Vefik Paşa, Lehce-ı Osmani, 1876]
keşkūl-i fukarā: Taam türlüsü. [ Şemseddin Sami, Kamus-ı Türki, 1900]
keşkūl-i fukarā: Muhtelif şeylerden mürekkeb bir nevi süt tatlısı.
~ Fa kaşkūl كشكول «çanak çeker», 1. dilenci, 2. dilenci kâsesi § Fa kaş كچكول/كشكول çeken + Fa kūl çanak, kadeh
-Elimdeki Red House Türkçe-İngilizce sözlük te ise şöyle yazıyor ; ( Persçe diyor) 1.Sweetened milk or custard with almonds and pistachio (tatlandırılmış krema ile badem ve Antep fıstığından mamül), 2.boat-shaped begger's cup ; kayık biçiminde sadaka toplama kabı.
Çanak çeker ve kayık biçimindeki dilenci kasesi ile Keşkül tatlısının arasındaki ilişkiye yönelik nette ilginç bazı rivayetler de mevcut.
Mesela bir tanesinde Osmanlı’nın kadıları ve Dervişleri'nin zaman zaman halkın içerisine karışıp dilendikleri ve bu topladıkları para ile malzemeler Keşkül’ün içerisinde biriktikten sonra imaretlere verilip tatlı yaptırılarak fakirlere dağıtıldığından dolayı bu isim verilmiş deniyor.
Belki de Keşkül tatlısı, İstanbul'da ilk imal edildiğinde, Derviş kasesine benzeyen bir kabın içersine konulduğundan bu ismi almış olabilir. Ya da belki de bu tatlıyı Dervişler bizzat imaretlerden alıp, kaselerine benzer kaplarda hem kendilerine ziyafet düzenlemiş, hem de diğer fakirlere dağıtmışlardır vs, bunlara benzer hikayeler nette anlatılıyor.
Yani aslında Keşkül, tatlının değil, Derviş'in sadaka kasesine verilen isim , mesela :'' Keshkul is a vessel formed of half a coconut- the vade mecum of the dervishes- in which he plunges all the food he collected by begging, whether dry or fluid, sweet or sour.''
- Keşkül, yarım Hindistan Cevizinden mamül ,Dervişlerin alameti farikası ( kılavuzu,birlikte giden vs)ve sadaka kabilinden topladıkları kuru-sıvı, acı-tatlı her yiyeceği içine tıkıştırdıkları kaba deniyor.
Ama bu Hindistan Cevizinden mamül kap-kase , Hindistan-İran-Transoxiana coğrafyasına has olmalı.
Anadolu ve İstanbul'da muhtemelen farklı kaplar kullanıyorlardı.
Pekala, Kaşkol neymiş, bir de ona bakalım.
Hem Red House, hem de Nişanyan Kaşkol için Fransızca'dan alınma yazmışlar.
Red House '' scarf ( eşarp, enli omuz atkısı , enli boyun bağı vb) ile neckerchief ( boyun atkısı)'' yazmış.
Nişanyan , ''
~ Fr cache-col boyunluk § Fr cache sakla + Fr col boyun,''
yazmış.
Beş asır kadar evvel ki bir tarifte ise şöyle yazıyor Kaşkol için: '' means a beggar's cup, or rather the small basket or bowl in which beggars in the East collect rice, dates ,etc., given as alms ,and hence the term is often applied to collections anecdotes of short stories.''
Doğu'da ( yani İran-Transoxiana-Afganistan- Hindistan vs) dilencilerin sadaka olarak verilen pirinç,hurma,vs.,yi içine koydukları kap-kase veya sepete deniyor ve böylece sık sık kısa hikayelerdeki anekdotlara konu oluyor.
Peki bu neyin nesi, denecektir. Akla gelebilecek ilk ihtimal, bir basım , ya da transkripsiyon hatası olması.
Ama değil .
Nişanyan '' Fa kaşkūl كشكول «çanak çeker,'' yazarken kelimenin Osmanlıca transkripsiyonunu da vermiş Arap alfabesiyle. Bu ''kaşkül-keşkül'' kelimesi, bir Persçe okuyan için pekala Kaşkol olabilir. Zaten yukarıda verdiğim İngilizce cümle, Persçeden tercüme, yani tercüman konteksti Persçe okuyup düşündüğünden, Osmanlı ile Maveraünnehir-Transoxiana coğrafyasında mevcut olan ( ya da zamanla olacak) Keşkül okumasını kullanmıyor.
Arapça okuyan yazan biri ise kelimeyi asla Kaşkol okumayacak, Kaşkul ya da Keşkül diyecektir. Zira sesli U harfi var ve Arapça'da O sesi ve harfi yok.
Önemli bir nokta; Kaşkol kelimesi , mesela Orta Anadoluda Türkler ile Kürdler arasında biliniyordu.
Oysa bir de 'atkı' var, benzeri anlamda kullanılan ve Türkçe bir kelime. Dolayısıyla ilk etapta Kaşkol Fransızcadan alınma denebilir.
Ama köylü nereden biliyordu bu kelimeyi ?
Şöyle düşünelim; bir ''doğal'' kelimesini Türk ile Kürd köylülerine sorsanız, çoğu hala anlamını bilmez ve günlük hayatta da hala kullanmazlar.
Zira yarım asır evvel uydurulmuş bir kelime.
Kaşkol ise sanki hafızalarda yaşıyor.
Ama argümanlarım yine ikna edici olmayabilir,o sebeble de daha bir kurcalayalım.
Gözümüzün önüne getirelim şimdi bu Derviş-Kalenderleri. Elindeki kaseyi '' Ya Huu'' diye gözümüze sokuyor. Canı isteyen,bu kasenin içersine sıcak-soğuk yiyecek te boca edebiliyor.
Peki Derviş bu kaseyi sürekli elinde mi tutacak ?
Bir elinde zaten normalde ''asa'' bulunmalı.
99 luk ya da 101 lik ( Yezdan, yaratıcının sıfatlarına denk sayıda muhtemelen) tesbih-tızbı da olmalı işin içinde, yani her an çekilmeye hazır.
Belki de tesbihi beline daima sardığı kuşağa iliştiriyordur, ama kase ne olacak ?
Derviş, kaseyi boynuna ya da omuzuna doladığı bir kuşak-palaskaya raptediyor, mesele bu.
O sebeble yere çömelse de kase bedenine iliştirilmiş olduğundan güvende, hem de ellerini yakmaz vs.
Bunun bir kaynağı var elbette.
Derviş-Kalenderlerce adapte ve azıcık ta revize edilmiş hali bu adet-ritüelin.
Budizm.
Budizm ve rahiplerinin meşhur olmazsa olmaz , yuvarlak şekilde imal edilmiş sadaka-toplama( içine atılma) kap-kasesidir bunun aslı.
Elbette Budistin cübbesine , aynen derviş gibi ,sardığı kuşak ile, yine Derviş gibi muhtemelen tesbih de bulundurduğunu not düşelim.
Onların ki 108 lik.
108 kanunu( bizimkilerin şeriatı) temsil ediyor.
İşte Budist rahip sadaka kasesini bir palaskaya iliştirip, kah omuzuna , kah muhtemelen boynuna asıyor.
-'' alms bowl is strapped on to monk's back.''
Kase, rahibin sırtına kayışla raptedilmiş.
Konumuz Budizm değil, ama belli ki bağlantılı.
Velhasılı, Kaşkol ile Keşkül aynı kelimenin farklı okunuşları. Ve aynı anlamı taşıyorlar.
Fransızca ''cache-col'' benzetmesi ise tesadüfi olsa gerek.