Monday 31 July 2017

Osmanlı İmparatorluğu Kurucusu Osman ile Oğlu Orhan Beylerin Mezarları Muamması



Kaynaklarda, Osmanoğullarının soyu konusundaki atıflar sınırlı ve belirsizdir. Örneğin bu konuda ilk olan II. Murad devrinin vak’nüvisi Yazıcıoğlu Ali, İbn-i Bibi’nin (13. Yüzyıl)Selçukname tarihini Osmanlıca’ya çevirirken ona bazı eklemeler de yapmıştır. Bunlardan biri de Osmanlıların Kayı boyundan ("Oğuz’un kalan hanları uruğundan") geldiğidir. Bu bilgiler 15.ve 16.yüzyıllarda yazılmış Tevarih-i Al-i Osman’larda tekrarlanmıştır. Ancak bu kaynaklarda kurucunun Ertuğrul mu Osman mı olduğu, bu kişinin kimliği, devletin kuruluştaki adı neydi, başkenti neresiydi gibi sorulara açık cevaplar bulmak imkansızdır. Örneğin bu konuda en uzun bilgiyi veren Şikari’nin (ö.1584) Karamanoğulları Tarihi  adıyla bilinen eserinde, "Osman, Alaeddin Keykubad bin Keyhüsrev'in çoban-başısı idi. Anın önünde  ne kadar koyun ve sığır, at ve deve ve katır var ise Osman gözlerdi, kafir almazdı. Karamanoğlu Mehmed Bey, Alaeddin’i kaçurup cümle mülkünü alduğı vakit, Osman gelüb, doğruluk gösterdi; ana ivaz Mehmed Bey tablu alem ve kılıç virüb, bey eyledi'' bilgisine rastlıyoruz{1}. Yine aynı eserde : ''...Osmanı bir geda (fakir) iken Şah eyledi. Aslı cinsi  yok bir Yürük oglu iken Bey oldu, Beyzadeleri beğenmez oldu,ocak erlerin incidir oldu, Karaman oğluna kızın vireli ,diyarlarımıza el uzatır oldu..." {2} ibaresine de bakılırsa, 16. Yüzyılın sonlarında bile Osmanoğullarına bir asalet payesi vermek adeti yoktu.

Ancak, bu tartışmaları derinleştirmeden , klasik kaynakların kabulüyle devam edersek, Osmanlı Devleti'nin kurucuları olan bu baba-oğul'un mezarlarıyla ilgili okuduğum kaynaklar,beni hep hayretler içinde bırakmıştır. Çünki bu kaynaklardaki bilgiler çok sığ ve muğlaktır. Çoğu zaman da, birbiriyle çelişirler. Bir örnek vermek gerekirse, Türkçe Wikipedia'da şöyle yazıyor:


''Osman Gazi'nin önce Söğüt'te babası Ertuğrul'un türbesine gömüldüğü ve Bursa'nın fethinden sonra buradan alınıp Bursa kalesinde Osmaniye Meydanı'nda bulunan Gümüşlü Kümbet'e (Aya Elia) gömüldüğü kabul edilmektedir.''

Kaynak olarak ''Sakaoğlu, Necdet "Osman I", (1999) Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, C.2 s.392-395 İstanbul:Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, ISBN 975-08-0073-7.'',verilmiş.

Hemen bir altta, ''Vasiyeti'' başlığıyla devam eden paragrafta şöyle yazılmış:

'' Önce dedi ki: Oğul! Ben öldüğüm vakit beni Bursa'da şu Gümüşlü Kubbe'nin altına koy. Bir kimse sana Allahın buyurmadığı sözü söylese sen onu kabul etme. Eğer bilmezsen Allah ilmini bilene sor. Bir de sana itaat edenleri hoş tut. Bir de nökerlerine daima ihsan et ki senin ihsanın onun halinin tuzağıdır.''

Buna da kaynak olarak, ''Aşıkpaşazade, Aşıkpaşaoğlu Tarihi, S.42, Çeviri: H. Nihal Atsız, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2014.'' verilmiş.

Bursa Belediyesi'nin internet sitesindeki bilgiler ise şöyle:

'' Bursa Tophane semtinde, Park girişinin solunda, Şehitlik Anıtının yanındadır. Osman Gazi Söğüt’te öldüğü zaman babası Ertuğrul Gazi’nin türbesine gömülmüştür. Bursa’nın Türklerin eline geçişinden sonra cesedi Bursa’ya getirilerek Bizans dönemine ait Saint Elia (Gümüşlü Kümbet) Kilisesine gömülmüştür. İlk önceleri Orhan Gazi ile aynı çatı altına gömülmüşse de 1855 depreminde türbe yıkılınca 1863’de bugünkü türbeyi Sultan Abdülaziz yeniden yaptırmıştır. Türbe kapısında şair Nevres’in metnini, Hattat Mehmet Zeki Dede’nin (1821-1881) yazdığı, h.1280 (1863) tarihli onarım kitabesi vardır. Sekizgen planlı, kalın duvarlı türbenin üzeri kubbe ile örtülüdür. Kesme köfeki taşından yapılmış olan türbenin duvarları 1.20 m. kalınlığındadır. Türbenin giriş kapısı dışında her yanında yuvarlak kemerli birer pencere bulunmaktadır. Türbe içerisinde yedi önde, arkada olmak üzere on yedi sanduka bulunmaktadır. Türbenin ortasında Osman Gazi’nin pirinç parmaklıkla çevrili, son derece gösterişli sandukası vardır. Bunun dışında Sultan I.Murad’ın oğlu Savcı Bey (1362-1385), Alâaddin Paşa(ölm.1337)Osman Gazi’nin oğlu İbrahim(1317-1359), Orhan Gazi’nin eşi Asburçe Hatun ve sultanlara ait sandukalar bulunmaktadır.''(http://mbs.bursa.bel.tr/tombsOsGazi.aspx)


 Wikipedia'da  ilk kaynakta Gümüşlü Kümbet denirken, parantez içinde Aya Elia ismini verilerek , yapının kiliseden camiye çevrilme olduğu ima ediliyor.

Aşıkpaşazade'den aktarılan bilgide ise , Gümüşlü Kubbe denirken, yapının kiliseden dönme olduğu anlamını çıkartabileceğimiz bir isim yok.


Üçüncü kaynakta ise, Gümüşlü Kümbet denirken , ilk kaynakta 'Aya' olan kelimenin yerini 'Saint' almış.( İlki Ortodoks, diğeri ise Katolik terminolojilerinde 'aziz' karşılığı kelimeler.)


Ben esasen yukarıdaki kaynaklara, iki yabancı gezi ve araştırma notlarında  gördüklerimi kıyaslamak üzere başvurmuştum. Ancak, tahmin edileceği gibi  kafa  karışıklığım  daha da artmıştı.

Bir kaç yıl evvel, kırk yıllık gecikmeylede olsa, bir konuyu araştırmaya soyunmuşken,yanlış bir tuş mu, yoksa harf hatası yüzünden mi tam hatırlamıyorum, H.Lynch'in 1901 de yayımlanan Armenia, travel  and studies , Volume II : The Turkish Provinces adlı kitabıyla karşılaşmıştım{3}.


Eserin referanslar bölümünde W.J. Hamilton'ın 1842 de yayınlanan gezi notlarından söz ediliyordu {4}. Hamilton 1836 yılı Mart ayında Bursa'yı ziyaret etmiş ve kaleyi incelerken  Orhan'ın kabrini de programına dahil etmişti. Dolayısıyla notlarında , Osmanlı tarihinin kuruluş dönemine ilgi duyanların , şimdiye kadar anlatılmış ve yazılmış olanlarla mukayese edebilecekleri esaslı bilgiler yer alıyordu. O bölüm şöyleydi :


'' İn this part of the town is the mosque of Daoud Monasteri,  formerly a Byzantine Church.It is small and not very remarkable for the  richness of its architecture, but  it contains the tomb of the celebrated Orkhan.  A hodja of the neighborhood was willing to show us the interior, on the double condition of a fewer piastres for himself, and our taking off our shoes in honour of the prophet.In general this last ceremony is a matter of indifference,as the mosques are almost spread with thick carpets; in this case, however, and this season, the bare marble slabs were not so agreeable.The floor consisted chiefly of Byzantine Mosaic, while the marble walls were inlaid with various patterns, in one of which I was surprised  to see the figure of a Cross, which had escaped destruction by the hands of the Turks.
The tombs of the conqueror  and his family stand upon raised dais in the centre.

West of this mosque was a ruined Castle, with two gate ways, one to the south and the other to the west, on each side of which were some very rude bas-reliefs.

The area of the castle had been converted into gardens, and nothing remained but the outer wall of alternate courses of brick and stone,flanked by several towers in a state of ruin."


Hamilton, sadece Orhan Bey değil, ailesinin de kalenin doğusunda yer alan eski bir Bizans kilisesinden çevrilme olan Davud Manastır Camii'ne gömülü olduğunu belirtiyordu. Dikkat edilirse yazar, '' Orhan'ın ailesi'' diyor.Belki de kabrin baş tarafında , Sultan Orhan'ın aile efradının isimleri de yazılıydı.Maalesef yazar bu hususta bize bilgi vermiyor.


Dikkat çekici bir başka husus ise, cami kiliseden çevrilirken ,Hristiyanlığın kutsal sembolü haçın ibadethanenin tam ortasında kürsü biçiminde yükseltilmiş kabrin karşısına rastgelen duvarlardan birinde , silinmeden muhafaza edilmiş olması.

Beni şaşkınlığa sokan ikinci yabancı kaynak ise W.J. Hamilton'dan yüz yıl evvel Anadolu'ya seyahat gerçekleştiren kilise yöneticisi ve antropolog Richard Pococke'un 1740 yıllarında uğradığı Bursa'da aldığı notlardı:


" The castle , as I observed , is walled round, which I take to be the ancient city Prusa ;(.....) Over the north brow of the hill are
ruins of the grand senior's seraglio , which was burnt down some years ago; this being one of the royal cities  which have been the
residence of their monarchs. Orkhan , who took  this place , and his children, are buried  in an old church in the castle, which is
cased in fine marbles, and  paved with mosaic work; to the west of it, there is a sepulchre  covered with a cupola, where they say,
sultan Osman is buried; and  some speak of Bajazet's children as interred   near him, but I did not see the sepulchre " {5}

Bu ifadelerden anlaşıldığına göre Richard Pococke, yüz yıl sonra W.J. Hamilton'ın yerini tarif edip,etrafını  ve içini gezeceği  kiliseden dönme Davut Camiini, orijinal kilise  haliyle görüyor. Ayrıca,kaliteli mermer ile mozaikle kaplı zeminden bahsettiğine göre de, Orhan ile çocuklarının  defnedildiği kilisenin içini gördüğü izlenimini uyandırıyor. Zira W.J. Hamilton da  yüz yıl sonra artık camiye dönüştürülecek olan kilisenin içini gezerken,mermer duvarlar ile mozaik zeminden bahsedecekti. Bir de, Pococke elbette her kilisede bulunması normal olan Hristiyanlığın kutsal sembolü haçı gördüğünü nakletmiyor. Bu arada Osman'ın  esasen kilisenin dışında ve  üzeri kubbeyle örtülü kabrinden de haberdar oluyoruz. Pococke  Beyazıd'ın çocuklarının da Osman'ın yanına gömülü olduklarının söylendiğini naklediyor. Fakat kendisi  kabirleri  görmediğini belirtiyor.
Burada bir küçük ayrıntı daha var; Pococke, kale içindeki tepelik kısmın kuzey yamacında, Sultan'ın bir müddet evvel yakılan sarayının(harem)  kalıntılarını da yazıyor. Bahsi geçen, daha sonra değineceğim konular arasında bulunan saray olmalı...


Bu arada, Pococke da maalesef   bir asır sonra Hamilton'ın yapacağı gibi, Orhan'ın aynı kilisede gömülü çocukları hakkında bize her hangi bir bilgi vermiyor.

Sonuç olarak bu iki yazarın anlattıklarından Osman ve Orhan Beylerin öldüklerinde, henüz camiye çevrilmemiş olan bir Bizans kilisesine gömüldükleri anlaşılıyor.
Ve böylece, bu iki Müslüman sultan'ın cami yerine kiliseye gömülmelerinde hangi sosyal ve politik faktörlerin rol oynamış olabileceği  konusu, alanın uzmanlarına farklı ve zevkli araştırma fırsatları sunuyor demektir  diye düşünerek,yazının başında belirttiğim gibi, muhtelif kaynakları kontrol etmeye karar verdim.


Gerçi Selçukluların hatta asıl  Osmanlıların 'Müslümanlığı' meselesi üzerinde durulmayı gerektiriyor. Örneğin müderris, hekim, tarihçi ve bir dizi önemli kurumun üyesi olan Hayrullah Efendi’nin (ö. 1866) Matbaa-i Amire’de basılan Devlet-i Aliyye-i Osmaniye Tarihi’nde Ertuğrul, Selçuklu Sultanı Keykubad’ın izniyle yazları Domaniç yaylalarında, kışları Karacaşehir ve Söğüt havalisinde oturma izni alan biri olarak tarif edilir. Kitapta, Ertuğrul Bey’in ziyaret ettiği İtburnu köyünde imamın evinde konuk olduğu sırada, bir nedenle pencerenin üzerinde bulunan Mushaf-ı Şerif’i (Kuran) göstererek, "buna niye hürmet etmem ihtar olundu ?" diye sormasına bakılırsa, Ertuğrul Bey, bu tarihe kadar Kuran görmediği gibi Kuran’ın kutsallığına dair de bir fikri yoktu.

 Ertuğrul ve dolayısıyla Osman'ın dini ve etnik menşei konusundaki önemli tartışmalar, birincil kaynak kıtlığı engeline takılmakla birlikte,geç tarihli Osmanlı  kaynaklarında Osman için 'Bey' yerine İslami Gazi sıfatının tercih edildiğini görüyoruz. Örneğin, kim olduğu hususunda net bilgiler olmayan ve esas olarak Cihannüma eseriyle bilinen Neşri şöyle diyor: '' Ve Osman Gazi gayet salih,müsliman ve dindar'' kişiydi. {6}

Hangi tarihte yazıldığı bilinmeyen ''Huruc-ı Osman Gazi rahmetullahi aleyhi '' başlıklı bir şiirin son beytinde benzer bir vurgulama yapılmış:


  ''Kafiri yıkub yakub ol namdar.
  
   Din-i İslam itdi anda aşikar.'' {7}

Şimdi tekrar mezar meselesine dönersek , XVI.yüzyıl kaynağı İdris-i Bitlisi , Osman'dan başlayarak sekiz padişahın dönemlerinin olaylarını anlattığı Heşt Behişt adlı eserinin 1. kitabında Osman Bey'in vefatını müteakip nasıl bir törenle ve neden Gümüşlü Kümbet'e gömüldüğünü şöyle anlatıyor:


'' Dinin sancağını  sağlamlaştıran ve şeriatı kuvvetlendirenlerden halkın öncüsü Şeyh Edebali, meşhur bir âlim olan Mevlânâ Kara Halil Candarlu, Tursun Fakih ve Osman Bey’in imamı Mevlânâ Bahşi Fakih gibi yüce zâtlar Osman Bey’in tabutunu toprağa teslim ettiler. Birkaç vakitten sonra onu kendi vasiyeti mûcibince Bursa şehrindeki Gümüşlü Kümbet’e götürdüler. Çünkü o imâret önceden müşriklerin büyük mâbetlerinden idi. Osman’ın cihad çabası sayesinde Orhan Bey o ibadethaneyi İslâm camileri ve mescitleri gürûhuna dahil etmişti. Hâlis niyet ve sadık itikatle onların mabedini tevhid ve imanın karargâhı yaparak dine hizmet etmekle ceza ve hesap gününde salih amelinin bir yakınlaşmaya neden olabileceğini, beka mülkünde Allah’ın evinin penceresinden yapılan buluşmaları müşahede ederek cennet بشر المشايين فى ظلم الليالى الى bahçesinin nazırı olacağını, bu müjdeli vaât gereğince
imkân âleminin odasından ve bedenlerin karanlık yapısında المساجد بالنور القام يوم القيمة çıkıp hayır sahibi şehitler ve evliyalar yolunda nurlu âlemle Allah’ı görme saadetine و .nail olabileceğini ve doğruluk erbâbı zümresine dahil olabileceğini ümit ediyordu.'' {8} 


Tarihçi-yazar ve çok yönlü Osmanlı bilim ve siyaset adamı ,ve ihtiva ettiği bilgilerle Osmanlı tarihlerinin arasında en ayrıntılı 
olanını kaleme aldığı ifade edilen  İdris-i Bitlisi {9} alıntıladığım paragrafta, Osman Bey'in vasiyeti üzerine defnedildiği Gümüşlü 
Kümbet'in ''önceden müşriklerin büyük mabedlerinden '' olduğunu belirtiyor. Ve oğlu Orhan Bey'in bu mabedi İslam camileri ve 
mescitleri arasına dahil ettiği, yani cami'ye çevirdiğini sözlerine ekliyor.

Oysa elimizde, Osman Bey öldüğünde gömüldüğü mabedin henüz camiye çevrilmemiş bir Bizans kilisesi olduğunu nakleden ( diğer bazı kaynaklarda da isimleri geçen Saint/ Aya Elia Kilisesi/Manastırı) kaynak var.

Bizzat Orhan Bey'in ismini  taşıdığını bildiğimiz Orhan Cami, Orhan Medresesi ve bir sarayın ise, Gümüşlü Kümbet'e yakın  mesafede olduğunu biliyoruz. Bu konudaki bilgileri  aşağıda nakledeceğiz.

İslam uğruna Gaza yapsın yapmasın,   Türkmenliği ve Gaziliği üzerinde Osmanlı tarihçilerinin mutabık kaldıkları Orhan Bey'in , 
1337 yılında  ismine  bir caminin kitabesinde rastlandığını tarihçi Paul Rudi Lindner , bir başka ünlü Osmanlı tarihçisi Paul Wittek'e atıfla şöyle anlatıyor: 


"Wittek soon came to recognize the significance, for his case, of an Arabic inscription, clearly dated 1337, now in the citadel of Bursa. In part the text reads: "The great and magnificent emir, the warrior of the Holy War, (. . . )Sultan of the ghazis, ghazi son of ghazi, hero of the world and of the faith (. . .) Orkhan son of Osman."{10}

Yani 1337 tarihli kitabe ile bulunduğu yazılan cami'ye  bakılırsa , ''gazilerin sultanı'', ''gaziler gazisi'', '' Islam inancının dünya fatihi'' diye yüceltilen Orhan Gazi'nin öldüğünde gömülebileceği en azından bir caminin var olduğu anlaşılıyor.


Ancak  burada nakledilmesi gereken önemli bazı hususlar  var; bir aralar Istanbul Bahçeşehir Üniversitesinde Osmanlı Tarihi ve Çağdaş Türkiye dersleri veren  Prof. Heath W. Lowry,eserinde, adı geçen kitabenin yer aldığı cami ile bizzat kitabenin içeriğine dair  Paul Wittek'in tesbitlerine muhalifler arasında bulunmak hasebiyle bazı paylaştığı bulgularında, 1337 tarihli Arapça yazılı kitabenin yer aldığı caminin aslında kitabenin yazım tarihinden sonra ve 1389 da ölen Muradı Hüdavendigar adına inşa edilen Şehadet Cami olduğunu gösteriyor. Fakat kitabenin tarihinin doğru olduğunu iddia etmekle birlikte, daha sonra bu yapının Şehadet Camisine nasıl ve ne zaman getirildiğinin bir muamma olduğuna işaret ediyor. Bir hususu daha belirtmek gerekiyor; tarihçi Lowry, Şİnasi Tekin isimli akademisyenin , adı geçen 1337 tarihli kitabenin aslında 1800 yıllarında yapılmış bir sahtekarlık olduğu iddiasını kitabında naklederek,kendisine  karşıt görüşler getiriyor. Kısaca, Türk dili , eski Anadolu Türkçesi ve Uygurca alanında ,ABD  Harvard Üniversitesinde ölene kadar çalışmalarını sürdürmüş olan Prof. Şinasi Tekin,  1337 tarihli  kitabedeki ''yazı üslubu''nun, Orhan Camiinde bulunan 1417 tarihli kitabedekiyle uyuşmadığını belirtmiş. Ayrıca, 1337 kitabesindeki ''ünvanların''  aslında  Osmanlı'da XVI. yüzyıla kadar kullanılmadığını iddia etmiş.{11} 


Tarihçi Lowry daha sonra kendi ifadesiyle ''boynunu riske ederek'' Bursa Şehadet Camisinin doğu kapı yolunun önünde bulunan varendanın tepesine tırmanarak, kitabeyi okuyor. Ve (...)içeriğinin Paul Wittek'in naklettiğinden önemli biçimde farklı olduğunu müşahade ediyor...Kısaca, daha evvel ''Gazilerin Sultanı'' olarak kaydedilen bazı okumaların aslında '' Yüce Ulu Emir'' biçiminde olduğunu tesbit ediyor.{12}

Tüm bu tartışmalar elbette, Osmanlının kuruluşunda İslami gaza mı, yoksa daha ziyade Oğuz Türkmen aşiretlerinin  sosyal kodlarının mı esas olduğuna dair tezlerin çatışması üzerinden yürüyordu.

Halbuki ortalıkta çok tuhaf görünen bir durum mevcut; tarihçiler iki kampa ayrılmışlar ve tartışmaların seyrine bakıldığında da, baba-oğul'un gömüldükleri mabedin cami değil kilise olması, sanki tarafların dikkat ve ilgilerini hiç çekmemiş görünüyor.

Elimizde Orhan Bey döneminde inşa edilmiş camiler ve diğer eserlere dair önemli bir kaynak var. Ekrem Hakkı Ayverdi 1956 tarihinde yayınlanan '' Orhan Gazi Devrinde Mimari'' eserinde, başta Bursa merkez olmak üzere İznik, Bilecik ve ilçeleri ile Adapazarı ve Bolu ilçeleride dahil muhtelif yerleşim merkezlerinde inşa edilmiş toplam 72 eserin 34 adedinin cami olduğunu naklediyor.{13}

Mesela, üzerindeki kitabeye göre Orhan Gazi devrinde İznik'teki mescidlerden bir tanesi ,1345 yılında inşa edilmiş.{14}
Bursa'da İl Eri Hoca Oğlu Ahmed Bey Mescidi,Neşri'ye göre Bursa'daki ilk mabedmiş. Bursa'nın 1326 tarihinde fethinden sonra  inşa edilmiş. Adını aldığı şahıs ise Bursa fethinde Orhan Bey ile birlikte  olanlardan biri.Ayverdi'ye göre mescid 1956 yılında mevcud değil.{15}
Bursa'da kale içindeki kitabesiz Alaüddin Bey Cami ise muhtemelen Hicri 733 ( kabaca 1355) tarihlerinde inşa edilmiş olmalıymış.
Ayverdi'ye göre , ilk minareli cami bu olmalıymış.

Bursa'da , biri kale içi, diğeri de merkezde olmak üzere Orhan ismine iki adet cami bulunduğunu nakleden Ekrem Hakkı Ayverdi,
merkezdeki Orhan Cami'yi şöyle anlatıyor:

'' Cami medrese, imaret , müsafirhane-zaviye,hamam ve handan mürekkep olan manzumenin cami'i olup Orhan Gazi devrinin en mühim eseridir.Tamamen yıkıldığı için medresesi hakkında bir şey denemezse de cami, hamam ve han müstakbel emsali üzerinde büyük tesir göstermiş ve numune teşkil etmiştir.''{16}


Burada da, kafa karıştırıcı bir bilgiye rastlıyoruz. Yazar Ayverdi'nin naklettiği bir alıntısında Evliya Çelebi, Orhan Bey'in kale içindeki bu Orhan Cami'inde gömülü olduğunu ima ediyor.

Evliya Çelebi önce caminin mimari ve inşasına dair bazı açıklamalar yaptıktan sonra, şöyle söylemiş:

'' Cami-i Sultan Orhan, iç kalededir ; tülen arzen yüz on ayaktır. Bir tabaka minaresi vardır. Orhan Gazi burada medfundur(gömülüdür)...'' {17}

Ama ayni sayfada Ekrem Hakki Ayverdi ise, yine kale içindeki Orhan Medresesinden bahsederken,Osman ve Orhan Gazi'nin kabirlerinin kilisede olduğuna dikkat çekiyor:

'' Sultan Orhan'ın kale içindeki türbesinin ve yukarıda zikredilen cami'in civarında 15 höcre ve bir dershaneden mürekkep olduğu Bursa şeriyye sicillerindeki kayıtların tetkikinden anlaşılmaktadır. Buna Osman ve Orhan Gazi'lerin medfun ( gömülü) bulundukları ( Sent Eli ) Manastırı yakınında olmasından dolayı Manastır Medresesi de denirdi...''{18}

Şimdi bu ifadelere bakılınca Evliya Çelebi'nin, eğer bir tercüme hatası yoksa, bir yanlışlık yaptığı belli oluyor.



Bu arada Ekrem Hakkı Ayverdi'nin , Bursa Bey Sarayından bahsettiğini de nakledelim :

'' Bursa'da kale içinde Ahmet Vefik Paşa Hastahanesi yerinde Sultan Orhan'ın bir sarayı vardır. Orhan Bey ilk cami'i ve medresesinin ve Alaüddin Bey mescidinin ve Osman ve Orhan Bey türbelerinin burada bulunduğunu görmüştük(...)''{19}

Bahsi geçen Saray'ın, ''Pococke, kale içindeki tepelik kısmın kuzey yamacında, Sultan'ın bir müddet evvel yakılan sarayının(harem)  kalıntılarını da yazıyor.'' cümlesinde nakledilen saray olduğu belli.

Toparlarsak, sanki göz ardı edilmiş gibi görünen bazı noktalara dikkat çekmemiz gerekiyor:

1- Tanınmış batılı Osmanlı tarihçileri arasında 1337 tarihli ve bir camide  Orhan adına ve babası Osman'ın da zikredildiği bir kitabe etrafında dönen ve yıllar süren bir tartışma yapılmış. Ama ortalıkta 1337 tarihinde o kitabeyi barındırması gereken orjinal  cami olmadığı gibi, kitabenin hali hazırda bulunduğu ve tarihçi Lowry tarafından da yerinde tetkik edilen camiin ise Orhan öldükten sonra  oğlu Murad zamanında yapılan Şehadet cami olduğu anlaşılmış. Ayrıca bu kitabenin ismi Şahadet olan camiye nasıl getirildiği de bir muamma. Daha da kafa karıştırıcı olan ise, bir Türk dil bilimcisi ve şahsına dair bilgiye aşağıda notlar kısmında ulaşılacak olan Şinasi Tekin'e göre , bu kitabe 1800 yıllarında yazılmış bir sahtekarlıkmış. Ama Amerikalı tarihçi Lowry buna kitabında karşı çıkıyor. Bu çok önemli hususun Türk ve batılı tarihçiler arasında ne denli tartışıldığı bizzat araştırılmaya muhtaç  görünüyor.  


2- Osman ve Orhan ile çocuklarının tarihi bir Bizans kilisesine gömülü oldukları belgelerle  belli.Tarihi kaynaklarda ise Osman ile Orhan'ın ne denli birer Müslüman mümin ve Gazi olduklarına dair menkıbelerden  geçilmiyor.
Oğul Orhan devrinde sırf kendi isminde bir çok cami yapıldığı, hatta bir tanesi ile Alaüddin cami  ve sonradan yakılacak olan sarayın da gömüldükleri kilisenin yakınında oldukları dikkate alındığında, Osman, hele hele Orhan ile çocuklarının kilisenin hem de tam da ortasına gömülmeleri gerçeği,erken Osmanlı tarihinin  üzerinde tartışılması gereken en önemli hususlarından biri görünüyor.
Bilhassa , Osman ile ataları ve sülalesinin ait olduğu iddia edilen Oğuz Türkmenlerinin ne denli muhafazakar Hanefi Müslüman  olduklarına dair tarihi belgelerin mevcudiyetine bakıldığında ise, konu daha bir önem kazanıyor. {20}









Notlar:


{1} s.78, Şikari'nin Karamanoğulları Tarihi 


{2} s.140-141, Şikari'nin Karamanoğulları tarihi.  Şikari'ye göre '' Sultan Alaeddin bin Halil bin Mahmud bin Karaman'' Osman'ın
kızıyla evlenir ve bir oğlu olur, ismi Mehmed Şah'tır. Germiyan oğlu Alişar, Osman'ın Karaman oğluna kızını vermesinden sonra muhtemelen cesaret bulup kendi ülkesine el uzatması üzerine, Osman'a saldırır, bir oğlunu yakalayıp hapseder. Ükesini yağmalar. Yukarıda Osman'a yönelik ifadeler, Germiyan Alişar'ın  İbni Eşref ( Eşref oğlu)
ile savaşırlarken sarfettiği sözlerdir. Germiyan oğlu , tartışırlarken Eşref'e ayrıca şunları söyler: '' ...Sultan'a nasihat eyle. ( Karamanoğlunu kasdediyor) Ortamuzdan Osman oğlun kaldırsun.Vallahi bu yıldan sonra kendisinin diyarına bile kasdeder....''

{3} "Armenia, travel  and studies , Volume II : The Turkish Provinces" Lynch, H. F. B. (Harry Finnis Blosse)

{4} s.72-73 :  " Researches in Asia Minor, Pontus and Armenia: with some account of their antiquities and geology" by Hamilton, William John

{5} s.119-120  ( Observations on Asia Minor part) : A Description of the East and Some Other Countries, by Richard Pococke.

{6} s.73 : ''Mehmed Neşri, Kitab-ı Cihan-nüma, Neşri Tarihi, I.Cilt, yayınlayanlar: Faik Reşit Unat-  Prof.Dr.Mehmed A. Köymen.

{7} s.79: Ibid.

{8} Idris-i Bitlisi ,Heşt Behişt, 1.Ketibe

{9} Idris-i Bitlisi, Heşt Behişt,VII. ketibe, önsöz.

{10} "The Tent of Osman, The House of Osman", from Paul Rudi  Lindner's  "Nomads and Ottomans, Bloomington,1983. Chapter one.

{11} s.34-35 :   ''Nature of the Early Ottoman State'' by Heath W. Lowry, Published by State University of New York Press,

March 2003, Print ISBN 9780791456354.

-Prof.Şinasi Tekin , ölene kadar Harvard Universitesinde Türk dili üzerine çalışmalarını sürdürmüş. Uygurca ve eski Anadolu Türkçesinde uzman.Kısa biyografisi  ve neşrettiği eserleri için bkz: http://www.dilbilimi.net/tekins.htm.

Prof. Lowry, Şinasi Tekin'in 1337 kitabesinin sahteliğine dair görüşlerini '' Türk dünyasında Gaza, 1993''  kitabından almış.

{12} s. 37. Ibid: Okuyucular bu kitaptaki müteakip  sayfalarda , Lowry'nin kitabeyle ilgili tüm çalışmalarını, harf harf okumalarını bulabilirler.

{13} Orhan Gazi Devrinde Mimari, Ekrem Hakkı Ayverdi. Toplam 82 sayfa olan eser, net te mevcut:

http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/70/1750/18597.pdf

-Sayfa 1-35 arası, tüm eserlerin  isim ve mevkileri mevcut. Aynı zamada  mimari bilgi de sunulmuş. Hatta bir tanesinde Aşıkpaşazade'nin İzmit'teki bir cami için kiliseden dönme rivayetine Ekrem Hakkı Ayverdi, mimari teknik açıdan  karşı çıkıyor ve usulün Bizans olmadığına işaret ediyor, örnekler vererek.

{14} s.8; Ibid.
-Aynı sayfada ,yine İznik'te inşa tarihleri belli olmamakla birlikte, halhazırda mevcud olmayan üç adet mescidin daha ismi kayıtlarda geçiyormuş.

{15} s.9 : Ibid.

{16} s.10-13: Ibid.

{17} s.12 :Ibid.

{18} s.12: Ibid.

{19}s.20: Ibid.

{20} p.283-285:" Qadir Khan drank no wine as it was not customary for the kings of Transoxania , especially the Turkish KIngs to do so"

-p.305/ 306: Karahanlı Türklerin Kağanlarının İslama bağlılıkları naklediliyor.

Turkestan Down to the Mongol Invasion by W.Barthold (V.V. Bartold)
edited by C.E. Bosworth ( London 1968)
ISBN:087991453X

Dewey Number:958/.407

 

-Selçukluların İslama olan bağlılıklarına dair bir not:
 
p.308: ''......Malik Shâh appointed a commission of eight astronomers, among whose was Omar Khayyâm, to regulate the calendar, and a new era was introduced  and named Ta'rîkh Jalâlî,
or era of Jalâl, after the title of Malik Shâh.
Similarly the astronomical tables drawn up by Omar Zîjî-Malikshâhî in honour of the Sultan.
Malik Shâh was noted for the excellent administration of justice that prevailed in his reign , for his internal reforms, for his public works, such as canals and hostels and buildings, for the efficiency in which he maintained his army, and for his piety and philantrophy.To his nobles he made liberal grants of estates.
He undertook the pilgrimage to Mecca, and his wells and his caravanserais for pilgrims are abiding memorials for his good works.
He made even his pleasures  productive of charity, for whenever he engaged in the chase, to which he was passionately addicted, he made it a rule to give a dinner to a poor man for every head of game that fell to him......"

from, '' The Seljuoqs by Herbert  M.J. Loewe, M.A.,Queens'  College, Cambridge,'' Bu kitap archive.org'da mevcut.




faydalanılan eserler:

- "Armenia, travel  and studies , Volume II : The Turkish Provinces" Lynch, H. F. B. (Harry Finnis Blosse) Adı geçen kitaba nette archives.org dan ulaşmak mümkün. link : https://archive.org/details/armeniatravelsst02lync

-Researches in Asia Minor, Pontus and Armenia: With Some Account of Their Antiquities and Geology, more by William John Hamilton, FRS was an English geologist born in Wishaw, Lanarkshire. He was the son of William Richard Hamilton, FRS and was educated at Charterhouse School and the University of Göttingen...Bu kitap archive.org'da mevcuttur.

-A Description of the East and Some Other Countries, by Richard Pococke.
Richard Pococke was an English prelate and anthropologist.From 1737-41 he visited the Near East, visiting Lebanon, Egypt, Jerusalem, Palestine, Asia Minor and Greece. These travels were later published in his Description of the East of 1743 and  1745. Bu kitap archive.org'da mevcuttur.

-Mehmed Neşri, Kitab-ı Cihan-nüma, Neşri Tarihi, I.Cilt, yayınlayanlar: Faik Reşit Unat-  Prof.Dr.Mehmed A. Köymen. Atatürk Kültür,Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları,III.Dizi-Sa.2a2
Türk Tarih Kurumu Basımevi,Ankara,1995.

- Idris-i Bitlisi ,Heşt Behişt, 1.Ketibe ; Idris-i Bitlisi, Heşt Behişt.VII. Ketibe, Fatih Sultan Mehmed Devri, 1451 -1481, tashih-tahkik-çeviri, Muhammed İbrahim Yıldırım. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu yayınları, III-2.Dizi-Sayı:6
Türk Tarih Kurumu, Ankara -2013

- "The Tent of Osman, The House of Osman", from Paul Rudi  Lindner's  "Nomads and Ottomans, Bloomington,1983. Chapter one."
http://coursesa.matrix.msu.edu/~fisher/hst373/readings/lindner.html

-" Ventures into the Reign of Osman: A New Consensus on Early Ottoman
Histiography" by Peter Douglas Rehm, North Georgia College and State University.

-Turkestan Down to the Mongol Invasion by W.Barthold (V.V. Bartold)
edited by C.E. Bosworth ( London 1968) ISBN:087991453X , Dewey Number:958/.407

-'' The Seljuoqs by Herbert  M.J. Loewe, M.A.,Queens.''  College, Cambridge,'' Bu kitap archive.org'da mevcut.

-Orhan Gazi Devrinde Mimari, Ekrem Hakkı Ayverdi. Toplam 82 sayfa olan eser, net te mevcut:

http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/70/1750/18597.pdf

-Zeki Velidi Togan, "Umumi Türk Tarihine Giriş",bu eser  nette , Academia.edu da mevcut.

-Claude Cahen, "Pre-Ottoman Turkey: A General Survey of the Material and Spiritual Culture and History c.1071-1330",
trl. J.Jones-Williams,1968

-Claude Cahen, " Osmanlilardan Önce Anadolu'' çeviren: Erol Üyepazarcı, Tarih Vakfı Yurt yayınları. G.M. Matbaacılık ve Tic. A.Ş.
Yayıncı Sertifika no:12102, Matbaacı Sertifika no:12358

-Aziz B.Erdeşir-i Esterabadi,'' Bezm u Rezm-Eğlence ve Savaş'', çeviren: Mürsel Öztürk, Türk Tarih Kurumu, Atatürk Kültür,Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları. IV/ A-2-1.1.Dizi-Sayı:11, Ankara-2014

-Selçuki Devletleri Tarihi, '' Aksaraylı Kerimeddin Mahmud'un Müsamerat al-ahyar '' adlı Farsça tarihinin tercümesi,

Türkçeye çeviren: M.Nuri Gençosman, Önsöz ve notlar yazan: F.N.Uzluk, Ankara 1943

- Kerimüddin Mahmud-i Aksarayi, '' Müsameretül-Ahbar'', çeviren: Mürsel öztürk, Atatürk Kültür,Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, II.Dizi-Sayı 38, Türk Tarih Kurumu Basımevi- Ankara 2000

-Şikari'nin  Karamanoğulları Tarihi, Konya Halkevi Tarih ve Müze Komitesi yayınları: Seri 1, Sayı 2,

Yeni Kitap Basımevi, Konya 1946

- The Cambridge History of Iran Volume 5: The Saljuq and Mongol Periods, edi. by J.A.Boyle,Cambridge University Press,
1968,ISBN: 9780521069366

-''Nature of the Early Ottoman State'' by Heath W. Lowry, Published by State University of New York Press,
March 2003, Print ISBN 9780791456354.
eBook ISBN 9780791487266, OCLC Number 61367692

-Colin İmber, '' The Ottoman Dynastic Myth'', Turcica,XIX,1987,pp.7-27
http://coursesa.matrix.msu.edu/~fisher/hst373/readings/imber1.html










Wednesday 26 July 2017

Moğol Ali İnak ve Ali Bağsı ve Ali Padişah İsimleri ile Paşa Kelimesi Üzerine

Moğol  Ali İnak ve  Ali Bağsı  ve Ali Padişah İsimleri  ile Paşa Kelimesi Üzerine,

Makale'de  yukarıdaki  isimleri oluşturan kelimeler  incelenecek. İlki, Moğol ordusunda uzun yıllar başarıyla komutanlık yapan  Ali İnak  Noyan’ın  kronikler de  transkripsiyonu muhtelif abiçimlerde yapılmış ismi. Ali İnak  hakkında gerekli tüm bilgiler,referans verdiğim  bazı eserlerde mevcut.Esasen makalenin amacı, ismi geçen  komutanın hayat hikayesini nakletmek değil. İsim, muhtelif biçimlerde yazılmış  bulunduğundan, doğrusunun Ali İnak olduğunu göstermek.
Daha sonra'da Ali Bağsı ve Ali Padişah isimleri ile Paşa kelimesinin,anlamlarını  tartışacağım.

Ali İnak Noyan'ın, Ali Bağsı ile Ali Padişah  isimlerinin  anlamı ve düzgün transkripsiyonları belki  önemli addedilmeyebilir.
Ama , Anadolu Rum, İran Selçuklu, İlhan Moğol ile  özellikle de erken Osmanlı dönemi ve Anadolu Beylikleriyle ilgili gün ışığına çıkarılması gerekenler var.Daha doğrusu, bu hususlarda karanlıkta kalan noktalar, bilinen ile  gerçek sanılanlardan çok fazla olabilir.
Bunu tesbit etmenin  yolu da, isim ve kavramların zamanına uygun biçimde doğru anlamlarıyla kullanımları ve  tariflerinden  geçiyor.

Mesela Paşa sıfat ve ünvanına Osmanlı erken tarihinde atıf var. Öte yandan da Osmanlı tarihinde sürekli karşımıza çıkan, hatta hala Türkiye’de Generaller için gayrı resmi de olsa kullanılan   Paşa kelimesinin kökeni ve  anlamı üzerinde uzlaşma da yok.
Bunlar tartışılmak zorunda ki, yukarıda sıraladığım tarihi dönemlere dair çalışmalara bazı yeni katkılar olabilsin.

Evvela sırayla isimlerin eserler,kitap ve makaleler de hangi biçimlerde transkribe edildiğini, yazarların kullandıkları referans-kaynaklarıyla kısaca vereceğim.Sonra da bu ismi meydana getiren kelimelerin anlamlarını yazacağım

 İlk, Ali İnak  isminin  muhtelif eserlerde mevcut  transkripsiyonlarına  bakacağız ,

1-)  Bertold Spüler, Türkçe'ye İran Moğolları başlığıyla  tercüme edilip yayınlanan  kitabında ismi iki defa, Alinak (ö.1284) olarak veriyor.
Alinak ismine dair referansları :

Dip not 15:  Reşidüd-Din / Viyana 230 v.d.; Vassaf / Hammer I 257-259.
Dip not 194 : '' Mirhvand V 43,59,65,89,102 (Gürcü Alinak  kr. yk. s.92).''
2-)  İsim ,Aksarayi'nin Müsameretül Ahbar eserinin Türkçe'ye Mürsel Öztürk çevirisinde, Alinak biçiminde geçiyor
-  Aynı eserin  Türkçe'ye M.Nuri Gencosman çevirisinde ise  Alıncak ile Alyanak biçimlerinde yazılmış.

3-) Sir H.Henry Howorth tarafından   1800 sonlarına doğru kaleme alınmış History of Mongols  eserinde ise, isim Alinak biçiminde,muhtelif sayfalarda  kaydedilmiş.
Kaynak olarak Wassaf, D'Ohsson ve Hist. de la Georgie eserlerini verilmiş.

4-)  Bar Hebraeus ise Chronography eserinin İngilizce tercümesinde  ismi  '' Alınakh (Alyanakh ?; bu parantez içinde verilen isim çevirmenin notu olsa gerek) biçiminde yazmış.
- Bar Hebraeus'un Türkçe tercümesinde ise, Alyajak, Alınah (Alyanah ?) ve  Alyanah   biçimleri geçiyor.
5-) Charles Melville ise,  Anatolia Under Mongols makalesin de  ismi Alıncak olarak veriyor.
Bu isim için kaynaklar :
Dip not 25 :'Ibn Bibi, Al-Awamir al-‘ala’iyya ,pp. 628 – 9 (Houtsma, pp. 291 – 2 ,cf. note 27 ); Rudi Paul Lindner, personal communication (coin.)''

Dip not  27:''  Baibars al-Mansuri, Zubdat ,pp. 71 – 3 ; Ibn Bibi, Al-Awamir al-‘ala’iyya ,pp. 636 – 7 (Houtsma, pp. 295 – 7 ); Aqsara’i, Musamarat ,pp. 66 – 70 ; George Pachymeres, Relations historiques,I:Livres I–III , ed.and tr. A.Failler and V. Laurent (Paris, 1984 ), pp.182 – 4 ; Cahen,La Turquie , pp. 247 – 9.''    

6-)   Reşidüddin Fazlullah,Cami-üt Tevarih, Türkçe'ye çevrilen İlhanlılar Kısmı bölümünde isim, muhtelif sayfalarda Alinak olarak geçiyor.

7-) İbn Bibi Selçukname Türkçe tercümesinde isim muhtelif sayfalar da Alıncak olarak geçiyor.

8-)  Mükrimin Halil Yinanç, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri kitabında  ismi Alıçak biçiminde veriyor.
İsim için referansları ise şunlar:

Dip not 206 da verdiği kaynak ,'' İbn Bibi ve Aksarayi'',
Dip not 207-208 de verdiği kaynaklar ''İbn Bibi ile  Ayni,''
Dip not 211 de '' Ebül Ferec el-Malati ile İbn Bibi,''
Dip not 218 de '' Makrizi,es-Sülük fi Marifeti Düvelil-Mülük,''
Dip not 219 da ''İbn Bibi ile Aksarayi,''
Dip not 221 de '' İbn Bibi ile Aksarayi,''

9-) A.Zeki Velidi Togan ise Menghü Kaan'ın 1255 te Anadolu'ya Kirayt uruğundan Alinak( yahut Alicak) Noyan'ı gönderdiğini yazıyor.

Alinak ismini verirken, parantez içersinde de Alicak yazıyor.

Zeki Velidi Togan Alinak ( yahut Alıncak) isimlerinin kaynağını verdiği dip not 166 da ise,  ismin doğru biçimini buluyor : ''İsmi Alincaq ve Alincaq yazmaktadır ( burada bir baskı hatası olması lazım, zira her iki isim de aynı; muhtemelen Alincaq ve Alinaq yazmak istemiş olmalı. Benim notum ,A.K).
Fakat bu isim Reşideddin / Jahn ,II, 89 da olduğu gibi, Hafız Abru Zayl,Tahran tabı, 96 da da Ali İnaq şeklinde de yazıldığından , kelimenin sonu inaq olduğu aşikardır.İlk kısmı hakikaten  Ali ise Ahmet Takudar zamanında olduğu gibi daha öncede bir Müslüman Noyan olmuştur.''
Evvela bir hususa değinmek isterim; yukarıda Zeki Velidi Togan'ın bahsettiğimiz ismi , dip notta Ali İnak biçiminde doğru yazdığını belirtmiştim. Ama Zeki Velidi, Ali İnak'ın Ali kısmını, İslam Peygamberi Hz. Muhammed'in damadı meşhur halife Hz. Ali'nin ismi sanıyor. Bu sebeble de ismin kökenini araştırma gereği duymamış olmalı. Ve böylelikle de Ali İnak'ın ilk Müslüman Noyanlardan biri olabileceğini düşünüyor.

Oysa bu Ali kelimesi , aşağıda göstereceğim gibi,Moğolca. Zaten makalemizin üç ismi '' Ali İnak, Ali Bağşı ile Ali Padişah'', ve müşterek kelime Ali, bu üç isimde de Hz. Ali değil, Moğolca bir kelime olan Ali.

Özetlersek, Ali İnak isminin, ulaşabildiğimiz  yazarlarca hangi biçimlerde yazıldığını,muhtelif eserler   içerisinde göstermiş olduk. Mutlaka eklenmesi gerekenler vardır ama konu hakkında incelediğim eserler  bunlardır.

Şimdi de Ali İnak ismini meydana getiren her iki kelimeyi'de kısaca inceleyeceğiz.


Ali kelimesi için Lessing’in Moğolca-İngilizce sözlüğüne baktığımızda,muhtelif anlamlar yanında bir de şu açıklama  verilmiş :
- :''Used adverbially to denote  superlative degree.''

Türkçesiyle ‘’ en yüksek-üstün-fazla-en yüksek derece veya miktar  belirtmek için  zarf kabilinden  kullanılıyor’’ Moğol dilinde.

Yazar Ali kelimesinin bu anlamını açıklarken, üç örnek vermiş, onlara bakalım.

-İlki , Ali jeke ='' Biggest, largest  ( en iri, en büyük).''

Lessing, Jeke  için karşılık  olarak şu kelimeleri gösteriyor:  Great, big, large( both physical and abstract ( bir kaç anlam daha var). Yani Türkçesiyle ''iri, büyük, heybetli'' vb.

Demek ki Ali Jeke '' en iri, irilerin irisi, büyüklerin büyüğü vb.'' anlamlarını veriyor.

-ikinci örnek ise , Ali Sain = ''Best ( en iyi).''

Lessing, Sain : ''Good ( both in physical and non-material sense) well; fine, nice (bir kaç anlam daha var ).''
Türkçesiyle ''iyi, güzel'' .

Ali Sain , ''en iyi, iyilerin iyisi, en mükemmel'' vb. anlamlara geliyor. ( bu sain, Türkçe'de sayın olarak Cumhuriyetin ilk dönemlerinde  Türkçeye Moğolca'dan alınan kelimelerden biridir.)

-üçüncü örnek ise, Ali tyrgen = Quickest ( en hızlı).

Lessing, Tyrgen: ''Quick, speed, rapid ,speedy ( hızlı,pek çabuk,hız,tez).''

Bu durumda  Ali Tyrgen '' en hızlı, tezlerin tezi, hızlıların hızlısı, '' gibi anlamlara geliyor.
Ali kelimesiyle  Moğol lisanında ki anlamı ve kullanımını gördükten sonra, Ali İnak isminin anlamını ve dolayısıyla da doğru transkripsiyonunu bulmak  için, İnak kelimesini de   inceleyeceğiz. Bunun için evvela literatürde kelime kimlerce ve nasıl kullanılmış, ona bakalım:

1- Bertold Spüler, İran Moğolları başlığıyla Türkçe'ye çevrilen kitabında ''inağ'' kelimesini evvela şöyle veriyor:
''Hükümdarlar vezir ve dostlarıyla (inağ) birlikte yemek yemeyi severler ve başka dostlarına da sofralarından yemek gönderirlerdi.''

Bu açıklamasının kaynağını dip not 186 da veriyor( sayfada 187 yazılmış, baskı hatası olmalı) : ''Reşid üd -Din / Berezin a 176,b 234,c 210.''
Spüler İnak-İnağ kelimesini genel olarak ise şöyle açıklıyor : '' (...)Bidayette her şeyden evvel askeri işlerle mükellef olarak İran'da hükümdarın refakatinde bulunan bu şahısların vazifeleri yavaş yavaş değişti ; en sonunda sadece ''saray asilleri'' olarak kaldılar. Bu mahfile mensup olupta  hususi bir itimada layık görülenlere ''inağ-inak'' denildi.''
Spüler  kaynağını  dip not 206 da ''Vladimirtsov ,Obşç. stroy,93 v.d.'' olarak veriyor.

2- Sir H. Henry Howorth , inak kelimesi için ''confidential servants ( çok güvenilir,mahrem, gizli hizmetkar )'' anlamını veriyor. Ve bunun için de kaynağı Wassaf.

3- B.Y. Vladimirtsov, Moğolların İçtimai Teşkilatı adı altında Türkçe'ye çevrilen kitabında inak-inağ kelimesini  şöyle  açıklıyor :

''Diyebiliriz ki XI-XII.asırın bir Moğol başbuğu, ba'atur,taiishi,noyan,xa'an v.s. olsun, müddeti hayatında nökerlerinden ayrılmazdı ; şu veya bu kadar adet nöker onun maiyetini teşkil ederdi.Nöker, başbuğunun karargahında uşak,harp veya akın zamanarında muharip-asker,sürek avında muavini olur; o , her zaman şu veya bu işi idare eder,müşahadesi altında bulundurur, başbuğun maiyetinde bulunur ve onun en yakın dostu ve müşaviridir.Başbuğa yakın duran bu gibi nökerler '' inağ ( mahrem dost)'' denirdi.''

Vladimirtsov’un  yukarıdaki açıklamaları için kaynakları:

Dip not 67 : '' Yuan-çao-bi-şi( Moğolca; Moğolların gizli tarihi)  S.sk., 128-129,''
Dip not 68 : '' R.-ad-D., I, 62, 163 ; Quatremere, p.1,not 84; Berezin, Cuçi ulusu.,425''  kaynaklarını veriyor.

Şimdi de Lessing ne anlam vermiş, ona bakalım.  İnağ: '' Beloved, darling; favorite;lover ; friend; benevolence, affection ( sevilen, sevgili, çok sevilen, gözde,arkadaş,dost,yardımsever,sevgi).''

4- John C. Srteet'in bildirdiğine göre Nicholas Poppe  kelimemiz İnaq için '' trusted friend or advisor ( güvenilir dost-arkadaş veya danışman)'' anlamlarını veriyor.

Yukarıda ki açıklamalarla birlikte, Nicholas Poppe ile Lessing'in verdiği sözlük anlamlarını karşılaştırdığımızda, İnak-inağ kelimesi medival Moğol döneminde Kağanlardan tutalım, komutanlara kadar askeri-politik güçlülerin  en yakınlarında bulunan, sırdaşları , dostları , yardımcıları,iş takipçisi ve danışmanları gibi  en önemli addedilen şahıslara  verilen bir sıfat görünüyor.

Bu durumda Ali İnak, ''dostların dostu, en iyi dost, en iyi arkadaş, en iyi hizmetkar, en iyi sırdaş'' vb. anlamına geliyor.

Ali İnak kelimesinin ilk kısımda gördüğümüz muhtelif versiyonlarının ise  vaktiyle yapılmış tekst kopyalarının hatalı transkripsiyonlarından kaynaklandığını söyleyebiliriz.

Özellikle Ali kelimesinin anlamı ve kullanımına dair fikir sahibi olduktan sonra, ikinci ismimiz  Ali Bağsı’nın  medival dönemlere uygun düşen anlamını tesbit  edebilmemizin yolu açılıyor.

Ali Bağsı  ismi.

Bağsı Moğolca'ya Çin lisanından geçme bir kelime. Sanskrit kökenli olduğuna dair de iddialar olmuş.
Türk akademisyen Osman Fikri Sertkaya , İngilizce olarak kaleme aldığı ''Mongolian Words and Forms in Chagatay Turkish (Eastern Turki) and Turkey Turkish (Western Turki)- Çağatay Türkçesi (Doğu Türkçesi)nde ve Türkiye Türkçesi (Batı Türkçesi)nde Moğolca Kelimeler ve Biçimler,'' makalesinde şöyle yazmış:

''I think, I'm the first to study Mongolian elements in Eastern( Chagatay) Turkish.I studied the Mongolian loan words in the following four works which are written in the Uighuric script.
Türkçesiyle '' Çağatay Türkçesindeki Moğolca elementler üzerine ilk çalışma yapan kişi olduğumu düşünüyorum. Aşağıda Uygur alfabesiyle kaleme alınmış dört metinde bulunan Moğol kökenli kelimeler üzerinde çalıştım.''

Osman Fikri Sertkaya , dört Uygurca metinden çıkardığı Moğolca kelimeler ile, bunların varsa, Türkçe karşılıklarını kaydetmiş. Listeyi tamamladıktan sonra, şöyle not düşmüş :

'' I have not included my list such words as ''bahşı , soyurgal, tepsi '' which are Chinese loan words in Mongolian.''
Türkçesiyle ''  listeme bahşi, soyurgal, tepsi gibi Moğolca'ya Çinceden alınan kelimeleri dahil etmedim.''
 Osman Fikri Sertkaya, Bağsı-bahşı kelimesinin  Moğolca’ya  ait  ve Çin dilinden alınma olduğunu  teyid etmiş oluyor.

W. Barthold ise şöyle yazıyor kelime için :" An etymology of the term bakhshi from Sanskrit bhiksu is now generally rejected in favor of one from the Chinese po-shih " learned man, teacher" ..."
Türkçesiyle ;’’Bakhshi teriminin etimolojisini Sanskrit bhiksu'ya bağlayan görüş, şimdilerde  Çince  po-shih  ,''alim, öğretmen'' lehine reddedildi.

Lessing ise  şu anlamları veriyor,  Bağsı:'' ( Ch. po-shih)  Teacher, instructor,professor, learned lama; master ( öğretmen,eğitmen, profesör, alim Budist rahibi , üstad vb.) '' anlamlarına geliyor.Parantez içinde Çin dilinden  alınma bir kelime olduğunu kaydetmiş.

Ali Bağsı  ''en iyi öğretmen, alimlerin alimi, en alim rahip vb.'' anlamları taşıyor, diyebiliriz.

3- Zeki Velidi Togan'ın şöyle bir belirlemesi var eserinde :
''(...) Cormagon'la gelen Uygurlar elbette kendi dinlerinde, yani Budist olmuşlardır.Bunların hezaresine Sarıcı ve oğulları Kara Süder,Sinsi Bahşı,, Ali Bahşı ile bunun oğlu Ming İgetmiş kumanda etmişlerdir. Yani bunlar Uygur beyleri olmuştur. Ali ismi, bu Uygur kumandanın da Müslüman olduğunu göstermektedir.
Bir hususa değinmeden geçmek te olmayacak ; Zeki Velidi Togan, muadili ve kendisinden sonra yetişen Türk  tarihçilerinden farklı olarak, Farsça ve Rusça çok eser incelemiş, okudukları  ve yorumlarını  hiç bir kaygı duymadan okuyucularıyla paylaşmış, sesli tartışmış ender  Türk tarihçilerinden olup, bence  saygıyı hakkeden bir akademisyen.

İlginçtir, Zeki Velidi yukarıdaki pasajda,isminden ve zamanın şartlarından  Budist olduğu söylenebilecek bir Moğol’u,Türk yapmaya çalışıyor. Ve bunun için de   Moğol Çormağan Noyan'ın ordusuna evvela bir,  varlıkları Anadolu'da o zaman için tamamen meçhul olan Uygurları  dahil ediyor.Müteakiben de , Anadolu Türkçesinde Bahşi-Bağsi'yi literatürde tesbit edemediği, ve kelimenin de Moğolca ve Budizmle ilgisini bilmesi  sebebiyle olsa gerek, Çormağan Noyan'ın ordusuna  kattığı ve aslında mevcut olmayan Uygurları  mecburen  Budist yapıyor. Ama aralarında Ali ile başlayan isme sahip olanını da, bu kelimeyi Hz. Ali'nin ismi sandığından, bu defa da hemen Müslüman ilan ediyor.
Ali Bağsı'ya tekrar dönersek, bu isim  '' öğretmenlerin öğretmeni, lamaların laması ( Budist rahip) en bilgili, en alim'' gibi anlamlara geliyor.

Üçüncü ismimiz ise Ali Padişah.

Ali kelimesini biliyoruz. Gerçi buradaki Ali Padişah isimli şahıs bir Müslüman. O sebeble ilk ismi Ali'nin Arapça Ali olduğu düşünülebilir. Fakat Moğolca Ali kelimesi, daha uygun düşüyor. Padişahların padişahı, en padişah , gibi.

Ali Padişah'ın şahsen, Osmanlı tarihinin en önemli siyasi-idari kavram ve ünvanlarından olan Paşa kelimesinin tedavüle girmesiyle doğrudan bir bağlantısı var gibi.
Evvela bu ismin kim olduğuna kısaca bakalım:
                                                                                                                                                                            1- Bertold Spüler, Ali Padişah'ın (ö.1336)  son İlhan Abu Said'in (ö.1335) dayısı  ve bu sebeble de nüfuz edinmek için  kukla bir hükümdar seçme teşebbüsünde bulunduğunu naklediyor.
Zaten akabinde kendi kukla hükümdar adayından evvel tahta yerleştirilen Musa’da öldürülüyor .
2- J.A.Boyle ise Ali Padişah'ın son İlhan Abu Said öldüğünde, Bağdad valisi olduğunu yazıyor.

İsmin anlamına gelince, buradaki Ali Padişah isminin Ali’si, yine yukarıda açıkladığımız  gibi Moğolca kelime olan Ali. Bu durumda Ali Padişah’ın ‘’en  padişah, padişahların padişahı'' gibi bir anlamı olduğunu söylemek mümkün.
Bizi burada  ilgilendiren çok önemli bir husus karşımıza çıkıyor.

Ali Padişah'ın ,  tarihte ilk Paşa ismiyle kaydedilen şahıs olması. Yani Ali Padişah, aynı zamanda Ali Paşa olarak kaydedilmiş.

3-Hamd Allah Mustawfi Qazvini  ‘’Ta'ríkh-i-guzída’’ isimli eserinde  bu çok ilginç ve önemli  bilgiyi  asırlar evvel vermiş bile :
‘’On the death of Abu Sa'id in A. H. 736 (= 1335 — 6), chaos ensued, and pretenders to the throne arose on all sides. The vazir, Ghiyathu'd-Din  Muhammad b. Rashidu'd-Din placed Arpa on the throne, but Amir "Ali Pasha ", the maternal uncle of the late Sultan, disapproved of this choice, attacked Tabriz, routed Arpa's troops, and put him and the wazir Ghiyathu'd-Din to death.''

Türkçesiyle, '' Abu Said'in 1335 te ölümüyle kaos ile birlikte ,tahtta hak iddia edenler her taraftan ortaya çıkmaya başladılar. Vezir G.M. Raşidüd-Din tahta Arpa'yı oturttu, fakat son Sultan'ın dayısı Emir Ali Paşa bu tercihi onaylamadı ve Tebriz'e hücum ederek Arpa'nın güçlerini yendi ve hem o'nu , hem de veziri öldürttü.

Foot note : '' This, as Mirza Muhammad points out, seems to be the earliest recorded use of the title of Pasha. That it was borne by this Amir Ali is confirmed by Ibn Taghri-bardi and the Jahan-ara.
Türkçesiyle, dip not : '' Bu ( Pasha-paşa sıfatını kasdediyor; benim notum A.K.) Mirza Muhammedin'de işaret ettiği gibi, Paşa ünvanı kullanımının  tarihte bilinen en eski kaydı görünüyor. Ünvanı Emir Ali'nin taşıdığı İbn Taghri-bardi ve Jahan-ara'ca teyid edilmiştir.

Türkiye'de Paşa kelimesinin etimolojisi üzerine ilginç tartışmalar olmuş. Kelimenin anlamı için Nişanyan'ın on-line etimolojik sözlüğü şöyle yazıyor :

'' başa/paşa "Osmanlı devletinde bir saygı hitabı ve unvan" [ <1400]
paşazade "paşa oğlu" [ Fatih Sultan Mehmed, Kanunname-i Al-i Osman, <1481]
Ve monlazadelere ve paşazādelere
<< TTü beşe erkek evlat, özellikle hükümdar veya soylu kişi oğlu, prens ≈ Fa baçça بچّه çocuk, yavru,
şöyle bir not düşülmüş : En erken dönemde genellikle "hükümdar oğlu, prens" anlamındadır; karş. Süleyman Paşa (Osman Beyin oğlu). “Üst düzey saray görevlisi” anlamı belki lālā-i beşe "şehzade eğitmeni" unvanından türemiş olabilir. • Padişah veya başağa sözcüklerinden geldiğine ilişkin yaygın görüşlerin dayanağı yoktur.''

Nişanyan’ın verdiği Türkiye Türkçesi  ve Farsça’dan alındığı yazılan ‘’beşe-erkek evlat’’ kelimesinin ülke çapında bilindiği ve kullanıldığına dair bilgi ve duyumum yok.
Paşa kelimesine en sonunda  tarihçi Minorsky'nin İngilizce'ye çevirerek insanlığa kazandırdığı ve Persçe kaleme alınmış Hudud al-Alam'da rastlıyoruz:
-: ''  It would be better to translate "There are no mosquitoes (pasha) in it (sc. in Nih)" rather than "flies".
-: '' Here I have translated pasha as "mosquitoes", not as "flies".
-: '' NIH, a prosperous borough with much cultivation. There are no flies (pasha) in it.''
-: ''No parallels could be found for the story about the giant flies (pasha).''

Paşa ,  Persçe’de ‘’ sivrisinek’’ anlamına geliyor.

Bu arada, umulmadık bir kaynak daha Minorsky'i teyid ediyor. Anadolu-İran tarihleri ve  Osmanlı-Selçuklu-İlhan dönemleri uzmanı Batılı Akademisyenlerin,pek te araştırılmaya değer bulmadıkları izlenimini  verdikleri Kürdlere yönelik bir Kurmanji Kürdçesi-İngilizce sözlük, Paşa'nın anlamını , farklıklarıyla da olsa,Kürdçe-Persçe olarak pekiştiriyor:

-: peşi II : ''gnat, mosquito ; Middle Persian ,paxşag = mosquito, gnat ; Persian ,paşe = gnat, mosquito  (tatarcık-sivrisinek anlamlarında.)’’

Böylelikle Paşa kelimesinin etimolojisi netleşmiş oluyor.Aslında bu’’sivrisinek-tatarcık’’ anlamlarına gelen  iğneleyici sıfat, Bağdad valisi Moğol Ali Padişah için gayet te münasip görülebilir.O zamanlar Bağdatta nüfus çoğunluğunu ellerinde bulundurduklarına dair bazı işaretler olan İrani topluluklar, Ali Padişah'ın  muhtemelen vergiler ve rüşvetten dolayı kanlarını emmesi üzerine kelime benzerliğinden de kendisine Padişah yerine Paşa lakabını vermiş olmalılar.
Bir noktaya  dikkat çekmek gerekiyor; Padişah, İrani kavimlerde neredeyse kutsal bir kavramdı.
Mesela Abul Fazl ,  padişah kelimesini şöyle açıklıyor : ''(...) for pad signifies stability and possession , and shah means origin-lord.A King is therefore the origin of stability and possession.''
Türkçesiyle: ‘’ pad düzen ve mülk, şah ise sahip ve orijindir. Kral(Padişah) ‘’düzen-denge, mülkün asıl sahibi,orijinidir,’’ gibi anlamları  içeriyor. Dolayısıyla böylesine güç- kudsiyet atfedilen  Padişah kavramını özel isimle olsa dahi  taşıyan bir şahsın bu isme layık olmadığı düşünüldüğünde  ,elbette çağrışımdan ötürü  Padişah yerine Paşa'yı dile dolamak  pek te zor olmasa gerekti.

Ve büyük ihtimalle de Osmanlı çevreleri, bu sıfatı son İlhanlı Abu Said'in dayısı ( asalet te giriyor işin içersine elbette) ve Bağdad valisi olması, iktidar mücadelesinde hayatını kaybetmesi gibi faktörlerin de hafızalarda kalması ihtimaliyle, Paşa ünvanını benimsemiş olmalılar.

Asıl mesele şu : Osmanlı erken tarihinde , Ali Paşa'dan da evvel Osman Beyin oğlu ya da oğullarına Paşa ünvanı  verdiğini nakleden  kroniklere ne olacak, bunların üzerine fikir yürütmemiz gerekiyor.

Çok  önemli bir husus bu.  Osmanlı erken tarihinde nakledilenlere bakılırsa , tarih itibariyle Ali Padişah- Ali Paşa'dan evvel görünen  Alaaddin Paşa ve Ali Paşa var. Neşri 'de anlatıldığına göre , Alaaddin Paşa ile Ali Paşa, Osman Bey'in oğulları, Orhan'ın da kardeşleri.  

Osman'ın oğullarına, zamanında  duyması ve hakkında bilgi sahibi bulunması biraz şüpheli görünen  Paşa-Sivrisinek ünvanı vermesi pek te  mantıklı  görünmüyor.
Ya da, eğer Aksarayi’nin ağız dolusu hakaretler yağdırdığı ve Türk adı altında zikrettiği göçebelerden bir grubun hakikaten de başı idiyse, Osman’ın,  Paşa gibi anlamı meçhul ama  İrani görünen ve İranlılarca da kullanılmayan kelimeyi öğrenip, bir de çocuklarına ünvan olarak vermesi biraz şüpheli görünüyor.

Gerçi her halükarda Paşa kelimesinin artık anlamı belli. Dolayısıyla Osmanlı Türkçe kaynaklarının en önemlilerinden  ve 1400 yıllarının eseri Neşri’de yer alan bazı rivayetlerin doğruluğu çok tartışmalıdır.
Bu konuyu çalışacağız  zaten.
Ama tuhaflıklar ve incelenmesi gerekenler sadece bu bir kaç isim ve Paşa kelimesiyle sınırlı kalacağa benzemiyor.

Bu arada,makaleme son vermeden evvel, söylemek istedim ; Qazwini’de Ali Paşa ismi ile  E.G.Browne’nın alakalı yorumu, ve   Hudud al-Alam’da ise  Paşa kelimesinin anlamı yazıyor. Türkçe bilsin-bilmesinler, bu bilgilerin,  İran-Selçuki-Osmanlı -İlhan Moğol alanlarında  uzman  Batılı Akademisyenlerin dikkatlerini  çekmemesi veya gözlerinden kaçması,bence başlı başına  akademik bir tez konusu olmayı hakkediyor gibi.


Bibliyografya,

1-Mongolian Words and Forms in Chagatay Turkish (Eastern Turki) and Turkey Turkish (Western Turki) , Osman Fikri Sertkaya,http://www.tdk.gov.tr/images/css/TDA/1987/1987_13_Sertkaya.pdf

2- Turkestan Down to Mongol İnvasion, W.Barthold ,https://archive.org/details/Barthold1928Turkestan

3-The Ta'ríkh-i-guzída; or, "Select history" of Hamdulláh Mustawfí-i-Qazwíní, compiled in A.H. 730 (A.D. 1330), and now reproduced in fac-simile from a manuscript dated A.H. 857 (A.D. 1453), by Hamd Allah Mustawfi Qazvini, fl. 1330-1340; Browne, Edward Granville, 1862-1926; Nicholson, Reynold Alleyne, 1868-1945  https://ia802605.us.archive.org/8/items/tarkhiguzdao00hamd/tarkhiguzdao00hamd.pdf

4- Dynastic and Political History of The İl-Khans ,pp 303-421 ,By J. A. Boyle, University of Manchester, The Cambridge History of Iran ,Volume 5: The Saljuq and Mongol Periods  Edited by J. A. Boyle , Online ISBN: 9781139054973

5- Bertold Spüler, İran Moğolları, Siyaset,İdare ve Kültür, İlhanlılar Devri,1220-1350), Çeviren: Cemal Köprülü ,TTK Basımevi-Ankara ,2011, ISBN 978-975-16-2456-7

6-Mongolian-English Dictionary, Compiled by Mattai Haltod,John Gombojab Hangın,Sege Kasatkın and Ferdinand Lessing,University of California Press, Berkeley and Los Angeles 1960,

7-Mehmed Neşri, Kitabi Cihannüma Neşri Tarihi I. Cilt, Yayınlayanlar: Faik Reşit Unat, Prof.Dr. Mehmed A. Köymen,TTK Basımevi-Ankara , 1995 ,ISBN 975-16-0721-3

8-  History of the Mongols, from the 9th to the 19th century by Howorth, Henry H. (Henry Hoyle), Sir, 1842-1923,https://archive.org/details/historymongolsm00howogoog

9- Kerimüddin Mahmudi Aksarayi, Müsameretül Ahbar, Çeviren : Prof.Dr.Mürsel Öztürk, TTK Basımevi-Ankara, 2000, ISBN 975-16-1221-7

10- Selçuki Devletleri Tarihi, Aksaraylı Kerimeddin Mahmud'un Müsameret-al-ahyar adlı Farsça tarihinin tercümesi,
Türkçe'ye çeviren: M.Nuri Gencosman;  Ön Söz ve Notlar Yazan : F.N.Uzluk, Ankara-1943

11- Bar Hebraeus' Chronography  Takudar [Teguder] 'Ahmad   Translated from Syriac by Ernest A. Wallis Budge,Oxford University Press  London 1932  X

12- Gregory Abdül-Farac ( Bar Habraeus), Abül-Farac Tarihi, Cilt II, Süryanice'den İngilizce'ye Çeviren: Ernest A. Wallis Budge, Türkçe'ye Çeviren: Ömer Ziya Doğrul, TTK Basımevi-Ankara, 1999, ISBN 975-16-1177-6

13- B.Y. Vladimirtsov, Moğolların içtimai Teşkilatı, Moğol Göçebe Feodalizmi, çeviren:Abdülkadir İnan, TTK Basımevi-Ankara ,1995,ISBN 975-16-0723-X

14- Anatolia under the Mongols pp 51-101,By Charles Melville, The Cambridge History of Turkey, Volume 1: Byzantium to Turkey 1071–1453  Edited by Kate Fleet.

15-Türkiye Tarihi Selçuklular Devri II.Cilt, Ord. Prof.Dr. Mükrimin Halil Yinanç, Yayına Hazırlayan: Prof. Dr. Refet Yinanç,TTK ,Ankara,2014, ISBN 978-975-16-2533-5 (tk.)

16- Reşidüddin Fazlullah,Cami-üt Tevarih (İlhanlılar Kısmı)
Çevirenler : Prof. Dr. İsmail Aka, Prof. Dr. Mehmet Ersan, Dr. Ahmad Hesamipour Khelejani, TTK, Ankara 2013,ISBN 978-975-16-2702-5

17- İbn Bibi, El-Hüseyin B.Muhammed B.Ali El-Caferi Er-Rugadi, El-Evamirül-Alaiyye fil-Umuril-Alaiyye,
Seçukname, II, Tercüme, Çeviren: Mürsel Öztürk, TTK, Ankara 2014, ISBN 978-975-16-2859-6

18- Umumi Türk Tarihine Giriş, Ord.Prof.Dr. A.Zeki Velidi Togan  İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları  No 1534, Tarih Araştırmaları No.2, Cilt.1  En Eski devirlerden 16. Asra Kadar , İstanbul 1981, https://www.academia.edu/6832289/Umumi_T%C3%BCrk_Tarihine_Giri%C5%9F_Zeki_Velidi_Toga

19- Kurdish-English-Dictionary, by Michael L. Chyet with selected etymologies by Martin Schwartz, Yale University Press  New Haven and London ISBN 0-300-09152-4

20- Hudud al-'Alam, The Regions of the World A Persian Geography, 372 A.H. - 982 A.D. . translated and explained by V. Minorsky  (Oxford UP, London, 1937)

21-The Ain i Akbari by Abū al-Faz̤l ibn Mubārak, Henry Blochmann, Henry Sullivan Jarrett Published 1873.https://archive.org/details/ainiakbari00jarrgoog