Moğol işgaliyle gelen korkunç yıkımı topraklarımıza ve tüm bölgeye musallat etmeyi başaran şahıs, evvela Harzem'de hakimiyet kurup, giderek büyük bir alana hükmeden Türk köle hanedanından bir sultan olmuştu. Harzem, Anuş-Tekin ismi verilmiş bir Türk kölenin soyundan Atsız/Utsuz'un kurduğu geliştirdiği devlet idi. Harzemden, Iran ve Anadolu ile Mısır'a kadar Türk genel adı altında aşağılanarak satın alınan muhtelif soydan köleler ile çocuklarının bir kısmının krallık kurabildiklerine dair çok önemli bir misaldir bu Harzem Şahlar (Gazneli Mahmud'da öyle). Daha sonra yukarıda ismini verdiğim Atsız / Utsuz'un soyundan Sultan Muhammed, bu Türkler her ne kadar İrani olarak yaşamışlarsa da, genel de savaşın orta yerinde saf değiştirme ve sözüne pek sadık olmama gibi bir geleneğe sahip bulunduklarını yine belli ederek ( bkz Talas'ta 751 Arap-Çin savaşı, Malazgirt, Melik Şah ile amcası Qavurt arasındaki savaş ta olanlar vb., ) o sıralar Çin'de kafataslarından kuleler inşa etmek gibi kan dondurucu bir meşgalesi olan Cengiz Khan'a kalleşlik yapınca, Moğol'un gözlerini İran ve ötesine dikmesine sebeb olmuştu.
Türk Muhammed kaçtı, Moğol Cengiz kovaladı.
En sonunda Sultan Muhammed Hazar'da bir adaya sığındı ve orada öldü.
Daha sonra yerine oğlu Sultan Celaleddin Şah geçti.
Sultan Celaleddin'in ise, farklı sebebler neticesi vuku bulduğu nakledilmekle birlikte, bir Kürd tarafından Ahlat civarında öldürüldüğü üzerinde anlaşma var gibi ( Diyarbakır civarı da deniyor ama Diyarbakır o zaman bir bölge ismi). Kimileri cinayeti işleyen Kürd'ü Sultan Celaleddin'in kürküne göz diken bir eşkiya yazmış.
Bazıları ise, Kürd adamın Emir kardeşinin Sultan Celaleddin tarafından kalleşçe ve hunharca katledildiği, adamın da Sultan Celaleddin Şah'ı Yassı Çimen savaşında ki yenilgisini müteakip gizlendiği yerde yakalayıp öldürdüğü yorumunu yapmışlar.
1231 de cereyan eden bu savaşta, her ne kadar kredi hep Anadolu Rum Sutanı Alaaddin Keykubad'a verilse de, aslında savaşın galibinin zamanında '' Mezopotamya, Armenia ve Kurdistan'a'' hükmeden Eyyubi prens Malik Eşref, yani son tahlilde Kürdler, olduğu da yazılıyor.
Belli ki ortalık Kürd dolu ve muhtemelen de Sultan Celaleddin Şah, bir çok Kürd'ün canını Yassı Çimen savaşı öncesi yakmış olmalı.
Şimdi gelelim makalemizin başlığında yer alan Tanrı ile Mengü'ye.
Sultan Celaleddin Şah asıl bir de ''Mankoberti, Menküburti- Menkoberti vb.,'' formlarda transkribe edilen bir isim ya da ünvanla anılıyor.
Arap alfabesiyle şöyle yazılmış : منكبرتي = mnkbrt+i , yani bir tek sesli olarak son harf +i mevcut kelimede.
Anladığım kadarıyla genel de ve de özellikle eski MS ( manu script, el yazısı metin ) tekstlerde Arapça ve Farsça'da kısa seslileri gösteren hereke ismi verilen noktalama işaretleri pek yazılmıyor. Dolayısıyla da okur, metnin kontekstine göre kelimeyi anlamakla yükümlü.
Fakat Arapça ya da Farsça metinlerde ( hangisiyle yazılıyorsa) yabancı özel isim ve ünvanların müelliflerce bazen orjinal formlarıyla transkribesi problemli ve dolayısıyla bunların da okunarak tesbiti çok zor olabiliyor.
İşte burada da böyle bir husus mevcut gibi.
Gerçi ortalık bu alanda Batılı ve Türk uzman tarihçiden geçilmiyor.
Her bilinmeyeni Türk ve Türkçe ilan etmek için aralarında frene basmaksızın yarışıyorlar.
Ama sıra gerçek Türkçe olana gelince, nedense bir duraklama mı oluyor, nedir !
Bu isim bence Menkiberdi / Mankoberdi , ya da Menkü berdi gibi...
Yani Türkçe ''Allah verdi/ sonsuz olan verdi vb., '' demek.
Tanrı-Tengri kelimesi Türkçe'de bildiğimiz ''kutsal yaratıcı, ilah,'' değil, ''gök , cennet ,'' anlamlarına gelir.
Gök ise ( Moğolca'da da aynı ''köke'') ''mavi'' renktir sadece.
Gök yüzü ise Cumhuriyet uydurmasıdır.
Dolayısıyla ''çıktım gök yüzüne,'' ya da '' çıktım gök'e'' diye başlayan mısralı ya da içinde bu tür ifade barındıran ve mesela 1400-1500-1800 vs de bilmem kim ozana ait diye takdim edilen şiirler varsa , hiç şüpheniz olmasın, kakalamasyon ve Cumhuriyet/İttihatçı uydurmasıdır.
Hangi kitleyi hedeflediği ise malüm, ha bire yazıyorum zira.
Nişanyan sözlükte hem Tanrı-Tengri, hem de gök kelimelerinin anlamları doğru biçimde yazıyor son zamanlarda.
Ama Mengü'ye rastlamadım, daha henüz oraya gelmedik demek ki.
Belli ki Mengü ( ya da Menke-Manko-Minke -Menkü vb.,formu) ''İlahi, ölümsüz, her zaman var olan, ve giderek Yaratan,'' anlamlarına geliyor.
Mönkge kelimesi Moğol dilinde de , ''ebedi,ezeli, ölümsüz, baki, sürekli,'' anlamlarına gelir.
Möngke (Mengü) Khan, yani Cengiz torunu ve Tuluy'un oğlu, bölgeye hükmeden İlkhan Moğol devletinin kurucusu Helagü'nün de abisi.