Sözlük çalışmalarının yapıla geldiği Iraq Kürdistanın'da ise kelimenin tarihi anlamıyla da kullanıldığına dair bir belirti, en azından benim açımdan şimdilik görünmüyor.
Netice itibariyle Tav , ''ışık'' , Taver ise '' ışığın kaynağı, cevherin kendisi '' anlamında ''güneş'' tir. Zaten ''planet-yıldız '' anlamında verilen ''güneş'' için eski Xor'dan tutalım, Ro'ya kadar kelimeler mevcut Kurmanci dilinde.
Şimdi Taver+dar / Taverdar kelimesinin incelenmesi ise daha da kolaylaşıyor bu bilgilerden sonra. Mevcut ışığın ana kaynağı, ışık, ışın ve renk faylarıyla dünyaya hükmeden, hayat veren gücü temsil eden ''Taver'' kelimesine ise +dar ekleniyor . Dar kelimesinin işlevini anlayalım: ''holder of, possessor of = tutan /bulunduran, sahibi olan ( p.18, Grammar of the Kurdish Language,Soane).''
Böylelikle ''Tav+er+dar,'' Taverdar = ''hayat veren ışıkların kaynağını , cevherini kendinde/ elinde bulunduran, sahibi olan'' anlamını verecektir.
Bir de +dar ile geliştirilen kelimelere bazı örnekler verelim: ''xizne ( hazine ) +dar = xiznedar ( hazineye bakan, sorumlusu, elinde tutan) ; nobet+dar = nobetdar (nöbet tutan) ; mal+dar = maldar (zengin) ; pişk+dar = pişkdar ( hisse, pay'dan hisse sahibi, pay sahibi) vb., ile mesela eskiden bilinen ve Farsça ile ortak önemli kelimeler de vardı. Serdar (ser+dar), Candar ( can+dar ) gibi.
Buradan da al-Muqanna olarak anılan Haşim b. Hakim'i kısaca tartışmaya geçelim.
Kendisinden ( ölümü 785-86) kısaca bahsedilirken, Abu Muslim ve şahsında ifade edilenler daha da anlaşılacak. Zira al-Muqanna'nın vaaz ettikleri arasında Alevilikte kullanılan önemli eskatolojik kavramlar mevcut:
''Thereupon came forward Hashim b. Hakim, known by the name of al-Muqanna', in Merv, in a village called Kawakimardan. He used to veil himself in green silk, because he had only one eye. He maintained that he was God, and that he had incarnated himself, since before incarnation nobody could see God ( p.318, Browne).''
-''Derken al-Muqanna lakabıyla bilinen Hashim b. Hakim ortaya çıkar. Merv'in Kawakimerdan köyünden. Yüzüne , tek gözü olduğundan ötürü yeşil bir peçe takıyordu. Kendisinin Yaratan olduğu, enkarne olduğunu, zira enkarne olmaksızın kimsenin kendisini göremeyeceğini ısrarla söylüyordu.''
Burada önemli bir nokta var. İlahi-kutsal ruh'un ''kendi'' , yani Al-Muqanna'nın bedeninde bulunduğunu, enkarne , yani ''ruh göçünün'' olduğunu söylüyor. Ve demek istiyor ki Yaratan ancak bir insanın bedenine girerse, kendini gösterebilir.
Örneklersek,
-Mesela ''ak sakallı Xızır'' şahsında ifade edilen de esasen Xızır'ın bedenine giren ''Yaratan'' olabilir.
-Müslim'in bedeni ölmüş olabilirdi, ama o ''beyaz bir güvercin'' formunu alıp ( ya da Türkçesiyle, ''donuna girip'') uçup gitti.
-Zaten bir gün tekrar dönecek ( ama bu defa fizyonomik görünümü farklı olabilir) ve adaleti tesis edip, insanlığı ( seçilmişleri ; farklı bir makale konusu) kurtarmaya soyunacak.
-Kürd Müslim'in yerini Şii ile Sufilik cenderesinde sıkışıldığından ötürü alan İslam Halifesi Ali, Şah-ı Merdan olmuş.
-Zaten Muslim'in kızının ya da Ali b. Muttalip'in eşinin ismi de aynı, ve her ikisi de Fatima.
-Müslim'in torunu da (kızı Fatima'nın oğlu), İslam peygamberi Muhammedin torunları da ( kızı Fatima'nın oğulları) kudsiyet taşıyorlar bazı toplulukların nezdinde.
Devamla, Al Muqanna al-Khurasani müridleri ve taraftarlarına şunları da vaaz ediyor : '' Almighty God entered into the figure of Adam(...) Then from Adam He passed into the form of Noah, and from Noah into the forms of each of the prophets and sages successively, until He appeared in the form of Abu Muslim al-Khurasani (already mentioned), from whom He passed into me'' ( p.320).
-Kutsal ruh evvela ''Adem'in bedenine, kılığına'' girdi (...) Sonra Nuh ve sırayla kendisinden sonra gelen peygamber ve hikmet sahibi/ bilgelerin bedenlerine, ta ki Abu Muslim al-Khurasani olarak görünene kadar, ondan da bana geçti.''
Her ne kadar yukarıdaki paragrafta al-Muqanna İbrahimi kudsi figürleri kullanarak görüşlerini açıklıyorsa da, ifade ettiği '''ruh göçünün'' İslam'la uzak yakın alakası yok ; ve görülüyor ki Abu Müslim'e verilen değer, Ademle aynı. Dahası, kullanılan bunca İbrahimi figüre rağmen, verdiğimiz bu örnekte henüz Ali- Kerbela- Hüseyn vb., figürler yok. Ama İran'da farklı alanlarda elbette mevcuttu.
İbn'ül-Athir ise belki tanıdık gelebilecek bir tavrı naklediyor : ''According to İbn'ül-Athir , al-Muqanna was named Hakim, and only made known his pretensions to be a Divine Incarnation to a select circle of his followers, declaring that from Abu Muslim the Divinity had passed into Hashim, by which name he intended himself, so that the war-cry of his followers was, "O Hashim, help us!" (" Ya Hashim, a'in-na !").
-İbn'ül-Athir'e göre , al-Muqanna'ya Hakim ismi verilmişti, ve ''kutsal ruh göçü'' iddiasını bildirdiği takipçilerinden seçkin gruba ''kutsal ruhun'' Abu Müslim'den Haşim'e geçtiği /göç ettiğini (Haşim'den kendini kasdederek) , mücadeleye hazır arkadaşlarını '' Ya Haşim, bizi kurtar ! '' dedirtmek için ilan ederdi.''
Alevilikte bazen kurtarıcı, yardımı istenen, ismi zikredilerek anılıyor.
Ve Abu'l-Faraj ( Bar Hebraeus) ise çok bilindik bir vecizenin al-Muqanna'dan kaynaklandığını yazıyor : '' (...) al-Muqanna, "had promised his followers that his spirit would pass into the form of a grizzle-headed man riding on a grey horse and that he would return unto them after so many years, and cause them to possess the earth."
- ''al-Muqanna taraftarlarına ,ruhunun ( öldükten sonra ) ' boz ata binmiş kır saçlı bir adam biçimi alacağı (donuna gireceği)' ve uzun bir zamandan sonra geri dönüp, onların dünyayı almalarını sağlayacağına'' söz vermiş.
Evet şimdi artık ''Boz Atlı Xızır'' ın kaynağını da biliyoruz. Gerçi 785-786, yani al-Muqanna öldüğü sıralarda henüz inançta, ya da Horasan tarafındaki yorumlarında Xızır isminin geçip geçmediği hakkında bir malümatımız yok. Veya varsa da biz doğrusunu bilmiyoruz. Ama artık bildiğimiz, '' Boz Ata binen Kır Saçlı'' nın dünyaya gittiği yerden tekrar geri döneceği ve onlara dünyayı ele geçirmeye sevkedeceğidir.
Maqdisi'den nakledilen ve yukarıdakiyle aynı kelimelerle ifade edilen önemli belirlemeyi bir de buradan okuyalım ,
- '' Of al-Muqanna's followers Abu Tammam says that they were awaiting a new incarnation of God. Else where it is al-Muqanna himself that they are waiting for : according to al-Maqdisi he had promised his followers that he would come back in the shape
( qalab) of a man with greying hair ( ashmat) on a grey ( ashhab) horse and possess the earth ( Maqdisi, VI,98; repeated in İbn al-İbri, crone,p.179).
- ''Al-Muqanna'nın müridlerinden Abu Tammam Yaratıcının yeni bir enkarnasyonunu beklediklerini söylüyormuş ( yani Yaratanın bir insan bedenine girmesi, yeni bir insan kılığın da, suretinde görünmesi ; bununla da elbette Yaratanın Abu Müslim'den sonra kendisini bedeninde göstereceği, muhtemel bir kişiden bahsediyor) . Başka bir yerde ise bekledikleri de zaten al-Muqanna'nın kendisiydi ; al-Maqdisi'ye göre al-Muqanna taraftarlarına 'boz bir atın üstünde kır saçlı bir adam kalıbında ( bedeninde, kılığında)' gelip, dünyaya sahip olacağını vaat ediyordu.''
Bu ifadeler, enkarnasyon ( ruh göçü) gibi Aleviliğin en önemli eskatolojik ( teolojinin ölüm ve sonrası , ruhun gideceği yer , kıyamet vb., gibi bölümleriyle ilgili kısmı) veçhelerinden birine işaret ediyor.
Beyaz / Kır At la işimiz bitmedi, aslında başka yerde de geçiyor , ve çok önemli ,
'' The brightest of the fixed stars is called Dog Star (...) Zoroastrians preserved a myth for this star called Tiştrya ( Of the '' Three Stars''). '' They, like Greeks, saw it as a rain-star ,and their myth about it was more pertinent to to this idea, for they imagined its Mainyu as a splendid white stallion which appears yearly to fight with Apaoşa ,the Mainyu of Drought , conceived as an ugly black one (p.4, Further On The Calendar Of Zoroastrian Feats, Mary Boyce ).''
- Zerdüşt peygamberin dininde de ''kır at'' varmış. Burada yıldızlardan bahisle, adı geçenlerden en parlak görünen'e Köpek yıldızı deniyormuş (...) Zerdüştiler'in ismini Tistra ( ''üç yıldız'' ın ) koydukları bu yıldız için bir mitolojileri varmış. Grekler gibi , onu bir yağmur yıldızı olarak düşünmüşler, ve mitolojileri de o tanımlamaya çok daha uygun düşüyor ; Zerdüştiler onun Mainyu'sunu ''muhteşem bir beyaz aygır'' olarak tasavvur ediyorlar ve kendisi senede bir defa, ismi Apoşa ve ''siyah ve çirkin bir aygır'' olan kuraklık Mianyu'su ile savaşmak için ortaya çıkıyor.''
Yani Kürdlerin ''haspe/aspe spi'' leri işte her iki inançta da böyle görünüyor.
Barthold'da ( p.199-201) kısaca bazı noktalara değinmiş, gerçi kaynaklar ve anlatılanlar bellli ki aynı. O da İshaq ve al-Muqanna'dan bahsediyor. Naklettiğine göre Abu Müslimi Horasaninin ölümünden sonra ortaya evvela okuma yazması olmayan İshaq çıkıyor; kendisinin Zerdüştün halefi ve aslında sağ olduğunu, yakın bir tarihte de bu kurulacak din için ortaya çıkacağını söylüyor. Asıl bundan sonra Araplar için çok daha büyük bir tehlike ortaya çıkar;
776 da Merv'de Hashim b.Hakim isimli biri ayaklanır,783 te öldürülür ama inancı Buhara ve bazı alanlarda devam eder.
Haşim müridlerine şunu söylüyordu : '' Hashim declared to his followers that the Deity was incarnate in him, as before him
in Adam,Noah, Abraham, Moses, Jesus Muhammad and Abu Müslim ; he wore a green cloth over his face continually,
and asserted that mere mortals were unable to bear the light emanating from his face.Hence the Arabs gave him the nick name
Al-Muqanna ( the veiled one). ''
-'' Haşim müridlerine kutsal ruhun kendisinde enkarne olduğunu ( kendi bedenine girdiğini), kendisinden evvel de Adem, Nuh, İbrahim, Musa , İsa ve Abu Müslim'de bulunduğunu ilan etti ; yüzünü sürekli olarak yeşil bir kumaşla örtüyor ve safi fanilerin yüzünden kaynaklanan / yayılan ışığa dayanamayacaklarını iddia ediyordu. Böylece Araplar kendisine al-Muqanna ( peçeli olan) ismini verdiler.''
Bu arada İsmaililerle ilgili tek bir satır vereyim :
'' ' Al-Baghdadi explicitly says that İsmailis recruited the Kurds of Jibal, and the Khurramis of Babak's region(...).''
- ''Al Baghdadi kati bir dille İsmaililerin Jibal'in Kürdleri ile Babak bölgesinin Khurramilerinden adam devşirdiğini söylemiş.''( Jibal denilen ise Zağros; Jibal جبال Arapça ''dağlar'' demek.)
Batılı akademisyenler Kürd ismi telaffuz edemiyorlar kolaylıkla. ''Babak bölgesi de ne oluyor,'' sormak lazım.
Azerbayjan, Beth Kardu, Armenia, Malatya vs.
Bu husus Babak zamanı işlenecek bir alan. Ve ''Babak'ın bölgesi'' de Kürd dolu.
Bitirmeden evvel, Kürdler ve Kürd tarihi şahsiyetlerine yönelik yazanlar açısından önemli bir soruyu cevaplayalım.
Abu Muslim'in seceresi neydi, soyu neydi, hangi halkın bir evladıydının cevabını buradan okuyalım :
''Abu Muslim al-Khorasani's father belonged to a village called Sanjird, situated in the canton ( rustak) of Faridin : but some say that he was a native of Makhwan, a village three parasangs from Marw.
Different opinions were held respecting Abu Muslim's origin ; some stated that he was of Arabian descend, others of Persian,and others again of Kurdish.
İt is allusion to the last opinion that Abu Dulama ( see vol.I p.534) said ,
''O Abu Müjrim ! God never replaces by afflictions the favors which he grants to his
creatures, unless his creatures misapply them.
Ah ! Thou wouldst meditate treason against the empire of al-Mansur !
İs it not true that thy own progenitors , the Kurds, were always a race of traitors ?
Thou didst menace me with death, Abu Müjrim !
but that lion with which thou didst threaten me, has turned upon thyself ! ''.
( kaynak:p.100, 108, İbn Khallikan's Biographical Dictionary, 2 by Ibn Khallikān Publication date 1843 , Translated From the Arabic by Bn. Mac Guckin De Slane.)
- '' Abu Müslim'in babası Faridin isimli bir kanton'a bağlı Sanjird köyü idi. Fakat bazıları kendisinin Marw'a üç parasang mesafede bulunan Makhwan köyünün yerlisi olduğunu söylüyorlardı.
Abu Müslim'in kökeni-soyuna yönelik farklı düşünceler vardı ; bazıları Arap kökenli, diğerleri Pers, ve başkaları da yine Kürd.
Abu Dulama'nın aşağıda yazdıkları , son düşünceyi ( yani Kürd olduğunu) zikrediyor ,
Burada Abu Dulama'nın Abu Müslim'e hakaret yağdıran sözlerinden bir satırı haricinde tercüme etmedim,değmez.
Laflarına ''Abu Müslim'' için ''Abu Müjrim- yani ''suçlu'' , diye başlıyor. Artık Abu Müslim'in Araplar nezdinde ''suçlu'' olup olmadığını bir tarafa bırakalım, tartışılması bile çok can sıkıcı ve Kürdler açısından derin bir üzüntü kaynağı olabilir.
Burada önemli olan, Abu Dulama'nın hakaret yoluyla da olsa, Abu Muslim hakkında bize verdiği bilgi..
Abu Müslüm'in Kürd olduğunu söyledikten sonra, bir de kızgınlıkla ''senin öz atan/ceddin Kürdler her zaman bir hainler ırkı değilmiydi ?'' diyor.
İşte bu kadar.
Kürdlerin o kadar çok önemli ve tanınmış ataları var ki tarih boyunca, başkalarının dili, kimliği, ve tarihi şahsiyetleriyle övünmeye, bunun içinde gerçek dışı yazmaya ihtiyaçları hiç yok.
İsbatı da işte Abu Muslim/ Mıslimi Taverdar dır.
Bitirirken böylelikle Alevi Kürdler arasında bir zamanlar çok yaygın olan Müslim isminin de sebebini anlamış oluyoruz.
Yukarıda bazı isimler, kavramlar üzerinden umarım bazı sorulara cevap çıkacaktır.