Friday 28 May 2021

Kreyenbroek'in Yezidilik Kİtabından Bir Dua ve Yezidi-Alevilik'de ''Talip'' Ne Olabilir!

Üç yıl evvel yazmışım, iyi ki de öyle olmuş yoksa bugünlerde belki sıra gelmezdi.

Yezidilik üzerine ''Yezidizm- Its Background, Observances and Textual Tradition'' kitabına bu seneler sonra bugün tekrar bir baktım. Philip Kreyenbroek yazmış, Almanya Gottingen Üniversitesinde İranolog Prof. Kurmanci de biliyor Persçe yanında. Kitabın Yezidi inancı, ritüeller ve geleneklerine dair belirlemelerini okumakta fayda var. Elbette tüm derde deva değil ama işe yarar. Okuyucu varsa hataları kendisi bulacak. Kanaatimce bu kitabın özelliği, yazarın bazı pirlerin yardımıyla derlediği Yezidi duaları. Çok ama çok önemli. Alevilikte unutulmuş bazı temel kavramları bulmak mümkün olabilir, nitekim  bir tanesini bugün tesbit ettim. Bir tane daha çok önemli olan var ama o başlı başına bir makale konusu . İnancın bilinen ve mevcut kaynaklara dayanılarak derlenebilecek serüveninde bir başlık altında tartışılmayı hakkediyor.

Aşağıya Beyta Cindi tekstinin 35 kıtasından ilkini aldım. Önce Kurmancisi, sonra da yazarın İngilizce tercümesini vereceğim. Becerdiğim kadarıyla da Türkçesini.

Burada evvela bir harf düzeltmesi yapalım. Elimde uygun alfabe yok. Dolayısıyla ben harflerin işaretlemelerini yazayım, sizler de ona göre okursunuz. İkinci sırada ve kelimesinin e si üzerinde çizgi var. Aynı zamanda xewe kelimesinin ikinci e sinde de. Üçüncü sırada ise bere 'nin ikinci e si ile sibe'nin e sinde de çizgi var :

" cindiyo rabe roje
bes ve xewe hindoje
xewa bere sibe zor 'edab ü doje"
Yazar İngilizce'ye şöyle çevirmiş :
Oh commoner , get up , it is day !
Enough, throw off (?)2 this sleep,
Sleeping ( until just) before morning (leads to) severe punishment.
-Ey talip , ayağa kalk, gün ağardı,
Yeter , bu uykuyu at ( dan kurtul ?)
Gün doğumu öncesine kadar uyumak sert cezalandırmaya yol açar
Yazar dipnot 2 için şu açıklamayı yapmış : A beyt is a text about the duties of the community, whereas a qewl directly concerned with matters of religion. No confirmation to be found. The translation for commoner ''Jindi'' has been adopted for want of a better English equivalent. The original meaning of the word is ''soldier'' , but but it is widely used for ordinary , hard-working people of no particular distinction. This beyt is very well known among Yezidis.As in the case of Qewls, the sacred instruments, def and shibab , are played when it is recited ( Sileman and Jindi 1989: 63).
Beyt , cemaatin sorumluluklarına , Qewl ise dinle ilgili hususlara yönelik tekstler, diyor. Müteakip cümlede yazar, Jindi kelimesinin İngilizce commoner olarak tercümesinin daha doğru bir İngilizce karşılık zaruretinden hasıl olduğunu naklediyor. Yazara göre Jindi'nin orjinal anlamı asker olmakla birlikte, daha çok sıradan, emeğiyle çalışan ve genel de herhangi bir paye sahibi olmayanlar için kullanılıyormuş. Beyt Yezidiler arasında çok iyi bilinirmiş. Qewller de olduğu gibi , dini müzik aletleri olan def ve şibab eşliğinde nakledilirmiş.
Şimdi burada Jindi kelimesine dikkat edelim. Yukarıda Kurmanci'den Türkçeye çeviri de, İngilizce ''commoner- halk tabakasından olan kimse'' için ''talip'' kelimesini kullandım.
Talip, Sufi kavramı görünüyor ve Arabi, talebe olarak kullandığımız kelime. Bir düşünelim ; Yezidi ve Re/Alevi Kürdler de neyin talebeliği yapılacak ?
Kuran kursumu açılmış ?
Jindi, Mir ve Pir soyundan olmayan tüm halka verilen isim aslında. Bu ayrıcalığa aşiret reisleri dahil mi, bilemiyorum.
Bir husus kesin ; Kürdi'ye giren Talip kelimesi Jindi'nin yerini almış her nasılsa. Jindi'nin Kurmanci sözlüklerde bir çok anlamı var; asilden tutalım, iyi, yakışıklıya kadar.
Ama unutulmuş.
Daha da kötüsü, Alevilik'te daha da unutulmuş.

Friday 21 May 2021

Köle Türkler ile Abbasi Halifeleri


Bar Hebraeus tarihi olan meşhur Chronography'den alınma ve ben de biraz süsledim aşağıda anlattıklarımı.
Kitabın Türkçe tercümesi var .
Ömer Rıza Doğrul yapmış.
Abü'l Farac tarihi diye satılıyor.
Tarihi azıcık Türk devlet ideolojisi dışında irdelemek isteyenler için bir kesit zira ''gün ışığına çıkmamış'' daha doğrusu çıkarılmamış bazı çok küçük ayrıntılar bulunabilir. Türk köleler, köle komutanlar ve güçleri.
Aradığınıza bağlı elbette.
Neyse, olaylar 800 yıllarında geçiyor.
O zamanlar Abbasi imparatorluğunda Türk kölelerin varlığı ve bazen eriştikleri siyasi gücü farketmek te ilginç geliyor.
871 yılında Abbasi Halifesi Müstain bir yere gidince, Türkler toplanıp, Mütevekkil'in hapiste bulunan iki oğlu Mutez ve Müeyyed'i dışarı çıkarır ve Mütez'i Halife ilan ederler.
Müeyyed'in de kendisinden sonra tahta çıkacağına dair yemin ederler.
Bu arada tahtı elinden alınan Müstain'de , hakkından feragat eder.
Yeni Halife Mutez, kardeşi Müeyyed'i zaten pek te hazzetmezmiş !
Ya da hiç hoşlanmadığını siyasi gücü eline alınca farketmiş olmalı.
Türk komutanlarla birlikte, kardeşine verdiği ahit ve yeminlerden anında çark eder ve adamı aynen mapusa tıkar.
Haklarından feragat ettiğine dair bir senedi imzalayana kadar da, kardeşini sürekli kırbaçlatır.
Ama bu Halife Mutez'i , kardeşi Müeyyed'i kırbaçlatarak iflahını kesip, elinden her tür yazılı senet almak ta kesmemiş.
Bu defa kardeşine mapusta Tilki derisinden mamül kürkler giydirmiş.
Bu elbise de elbette garibi çok sıcak tutuyor.
Yetmiyor, zavallı kardeşinin kafasını da kürkün içine sokturuyor, ellerini ve ayaklarını bağlatıp, kürkleri zavallının vücudunun üzerinde bir de diktiriyor.
Ve ölünceye kadar da öyle bırakıyor.
Daha sonra Halifemiz, Kadı ile zamanın muteber şahitlerini huzura çağırıyor.
Bunlar, tek suçu Halife kardeşi olmak olan Müeyyed'in cesedini muayene ediyor ve vücud üzerinde dayak, bıçak eseri veya boğmadan mütevellit husule gelen her hangi bir darp izi, leke, morartı bulunmadığını müşahade ve tesbit ediyorlar..
Ve Müeyyed'in eceliyle öldüğüne şehadet edilir ve böylelikle Islam Halifemiz Mutez, ülkesinin en önemli probleminide hakkıyla çözmüş olur.
Ve onlar ermiş muradına.....yooo, bitmedi.
Mutez, kardeşini gayet sıhhi ve etik usullerle mevta kıldıktan sonra, bu defa da aklına Türk köle askerlerin yardımıyla tahttan sepetlediği ve kendi halinde hayatını devam ettiren eski Halife Müstain gelir.
Ve Türkleri anında Müstain'in üstüne salar...
Neyse, Türk komutanların zavallı Müstain'in kellesini vücudundan ayırmak için sarfettikleri enerji, mesai ile özel usullere dair bir ayrıntı maalesef yok tarihi kayıtlarda.
Türkler, Müstain'in kellesi ellerinde, o sırada huşu içersinde şiir okuma pratiğinde olan Mutez'in huzuruna çıkarlar.
Ve Islam Halifemiz Mutez tam o sırada kültürel aktivitelerle meşgul bulunduğundan, ellerinde Müstain'in kellesi kendisinden emir bekleyen Türklere , kayıt altında olan şu tarihi kelamları etmiş ( s.237):
'' getirdiğiniz şeyi şimdilik bırakın, şiiri bitirdikten sonra kalkar bakarım!''
Yaa, işte böyle.
Mutez, artık keyfi kıyak, potansiyel tehlike na mevcut ve elbette güç gösterisi başlar.
Ve hatayı da yapar.
Türk köle askerlerin ücret ve avanta ödemelerini aksatma gafletine düşer.
Türk de anında tavrını koyacaktır. Nitekim aynen de vuku bulur.
867 yılında, silahlı Türkler Mutez'in kapısına gelir ve ücret ile erzaklarının teminini talebederler.
Mutez yandım anam makamında hemen annesine haber salar, ne varsa kendisine göndermesini ister.
Annesinden hemen cevap gelir:
'' bir şey yok ''
Türk komutanlar, ümmetin mümtaz unsurları, Halifenin sarayına dalarlar.
Mübarek Halifemizin yakasına sarılır, evvela bir ağız dolusu tükürük yağmuruna tuttuktan sonra, müteakiben de bir güzel tokatlarlar !
Saltanatı gönül rızasıyla bıraktığını belirten bir senedi yazdırıp, imzalatıncaya kadar da, kendisinden ''ricacı'' olurlar.
İstediklerini aldıktan sonrada, s.238 de aynen şöyle naklediliyor '' ...halife'yi zincirlediler, küçük bir odaya attılar, odanın ön tarafını ördüler ve onu ölünceye kadar günlerce bu hal üzere bıraktılar. Sonra onu çıkardılar ve gömdüler. Kendisi başkalarına ne yaptı ise
aynısı ile karşılaşmıştı.''
Sanki bir etme bulma dünyası...
O yüz yıllara gelinceye kadar ve sonrasında, özellikle Iraq ile Suriye'de, hatta biraz Mısır'da , çok sayıda Türk köle askerler vardı. Aileleriyle birlikte, Sünni-Hanefi Müslüman Türkler. 900 yıllarında Hilafette güç olacak Şii Daylamlilerle vuku bulacak Sünni-Şii çatışmalarında da Türkler, Şiilere karşı asli güç idi. Daha sonra Selçuklular geldi, onlar da Sünni-Hanefi Müslümanlardı, Tuğrul Bey-Alp Arslan- Melik Şah vs...
Türk köleler hakkında pek yazılıyor mu, bilmiyorum. Ama bir zamanlar Abbasinin bu dönemi ve sonrasında çok güçlü konumları vardı. Halifeler Araplara değil, yetiştirdikleri köle Türklere güveniyorlardı.
İlginç ve aslında incelendiğinde kitap dolusu yazılmayı hakkeden bir husustur bu.

Thursday 20 May 2021

Moğollarin Cengiz Sonrası Iran'ı İşgal Sebebi ile Kürdler ve Luristan'da Kürd Hanedanlığı!

 Moğol Mengü Khan 1251 kurultayın'da seçildikten sonra, iki küçük biraderinden Kubilay'ı Çin, Helagü'yü ise İran- yukarı Mezopotamya ve doğal sonuç, Anadolu tarafına gönderiyor.

Bu cümle bize kurultay denilen kurumun Moğollara ait olduğunu söylüyor. Kelime zaten Moğolca. Yani Türklere ait değil, daha doğrusu Türklerde böyle bir geleneksel kurum var mı, idi, bilmiyoruz. Batılı akademisyenler Anadolu'ya ilişkin, çok şeyi Türk yapıyorlar, Menteşe'yi ilan ettikleri gibi. Oysa Cumhuriyetin hemen kuruluşu sonrası Türk milliyetçiliğinin ''tarih masasının'' fahri öğretim üyesi olan meşhur Osmanlı tarihçisi ve Türkten başkasını kabullenmeye bazen niyetli olmamış Paul Wittek bile Menteşe'nin Kürd Emir Bahaedin ya da Bahadır Bey'in oğlu olduğu gerçeğini kabulleniyor kitabında.
Üzerine çalışıyorum, uzun sürüyor bir çok konu var , ama reenkarnasyon vaziyetine girmezsem, bu yıl sonuna kadar sırayla toparlayacaklarım , yayınlayacaklarım olacak.
Devam edelim.
Moğol Khan Mengü kardeşi Helagüye şu talimatı veriyor : '' As for Helagü, his instructions were in the first place to destroy the İsmaili's and demolish their castles and then this task completed, to put down the Kurds and Lurs ; the caliph was to be attacked only if he refused to tender his allegiance.''
- İsmailileri imha etmek, kalelerini yerle bir etmek, sonra da Kürd ve Lurları bastırmak , yani canına okumak. Halife'ye ise, ancak anlaşmaya ( teslim daha doğru) yanaşmaması halinde saldırılması.
Bakın, Moğol Khan açıkça Kürd ve Lurların tepelenmesini istiyor. Ortada ne Pers lafı var, ne Arap, ne meşhur Türkmen/Oğuz , ne Türk, ne şu, ne bu.
İsmaililer kim mi ?
Onun da açıklaması var : ''Al-Baghdadi explicitly says that İsmailis recruited the Kurds of Jibal, and the Khurramis of Babak's region.’’
Meşhur Al-Baghdadi kesinlikle İsmaililer'in Jibal'in Kürdlerini örgütlediklerini söylemiş. Jibal Arapça dağ-dağlık vs ve kasdedilen ise Zagroslar, Media...
O zamanlar epeyi bir Kürd yani.
Peki Babak'ın Khurramileri kim ola acaba ?
Bir tanesinin ismini vereyim toparladığım notlarımdan: ''Babak’s one of famous supporters, may be actually a sponsor, was a Kurd, İsmi al-Kurdi, who was the Lord ( sahib) of the Marand region.''
İsmi al-Kürdi, Marand bölgesinin lordu. Babak'ın en önemli destekçisi. Müslüman değil, bir başka inançtan. Marand ve çevresi 900 yıllarının sonlarına doğu Rawwadi Kürd devletinin hükümranlığındaydı. Tebriz'in ise tamamına yakını Kürd.
Geriye kaldı Lur.
Bu halk için eski zamanlarda Kürd deniyordu. Minorsky dememeye başlayınca, iş değişmiş olmalı. Ben hemen yine kısa bir not düşeyim :''Little Luristan lay west of the R. Dizful, extending nearly to the Plain of Babylonia. Its Dynasty, called Kurshid, [was founded in 1184 by the Kurd Shodja ed-din Khurshid, and existed till Shah-Werdy lost his throne in 1593).''
Küçük Lur , R.Dizful'un batısına doğru, Babylonia düzlüklerine kadar, uzanırmış. Hükümran hanedanın ismi ise Khurshid miş. Ve 1184 yılında bir Kürd tarafından kurulmuş. 1593 te yıkılmış.
Bu Kürd devletini ben de ilgisiz bir kitabı okuyana kadır duymamıştım.
Netice itibariyle Luristan'ın çoğu vaktiyle isterse Kürd olmasın. Fakat buradan çıkan sonuç şu; Moğollar genel olarak, kendileri de tam olarak kimin ne olduğunu bilmeseler de, Kürd göçebe aşiretlerini tüm İran, yukarı Mezopotamya ve Anadolu Kürdistanından biliyorlar.
Moğollara iyi istihbarat verildiği de belli.
Bu arada tam Moğol işgali zamanında bir de Kürd olarak asıl Salahaddin'in oğul, yeğen ve torunlarının bir birilerinin gözünü oyduğu tam altı tane Kürd devleti varmış. Meşhur 19.asır Mongol tarihçisi Sir Henry H. Howorth, Moğollara karşı çıkabilecek tek gücün bu altı Kürd devleti olduğunu yazdıktan sonra , cümlesini şu sözlerle tamamlamıştı. ''Kürdlerin tarihte birleştikleri ne zaman görülmüş ki.''
Yazılacak epeyi bir konu var. Keşke gençlerden tarihle ilgilenenler çıksa, akademik ünvan alsalar ne iyi olurdu. Zamanımızda tarihi hususlarda bilgi tek başına bir anlam ifade etmiyor. Bulgular ve gerçekleri yazmanın yanında, asıl bir de çalışmanın okunması lazım. İşte burada da, bilinenlerin, doğruların görülmesi ve tartışılabilmesi için akademik titr gerekiyor, şart.