Sunday 26 August 2018

Zerdüştilik ile Alevi-Yezidi İlişkisi ve Güneşe Dua Ritüeli Üzerine

Bu makale de ilerde geliştirilerek yeniden kaleme alınabilecek türden.  Uzun zaman evvel yazdıklarıma bazı kısa ilaveler yaptım ama yetersiz ve zaman lazım elbette,  yine de bazı hususları aktarmayı ve yorumlamayı uygun gördüm. Umarım konuyu mevcut draft halini daha detaylı ve akademik tarzda kaleme alarak işlerim bir gün.

İslamiyet öncesi Kürdlerin Zerdüşti olduklarına yönelik bizzat Kürdlerce ileri sürülen görüşler mevcut. Ancak, Alevi-Yezidi-Yarsan inançlarının araştırılmadığı, hele Aleviliğin tamamen 1923 Türkiyesinin resmi ideolojik düsturlarına terkedildiği ve esasen Kürdlerin dilleriyle bağlantılarının da bizatihi Cumhuriyetçe kesildiği bir ortamda kafa karışıklığı daha da çarpıklaşarak devam etmeye mahküm görünüyor.
Cumhuriyetle birlikte  icad edilen Türkçe söyleyen Alevi saz şairleri, Kürdçeden tercüme yanında devlet siparişiyle imal edilen şiir ve deyişler ile inancı bir takım temelsiz mülahazalarla Alevisi olmayan ve hiç olmamış Orta Asya halklarıyla ilintileme gayretlerine rağmen Alevilik'in orijinal hali, Zerdüştilikle ilintili bazı temel düsturları barındırıyor.
Dahası,  Zerdüştiliğin asli teolojik kuramlarının epeyi bir dışında olmakla birlikte, bizzat onunla birlikte farzedilmiş, içinde telakki edilmiş  görünüyor.
Farklı, çok karmaşık bir konu ve içeriği değil kısa bir makale, bir kaç kallavi cüssede kitapla da sınırlandırılabilecek gibi değil.
Ve Kürdlerin tarihinin ana direklerinden biri de, hali hazırda Alevilik olarak adlandırılan inanç görünüyor.
 
Biliyoruz ki, Sasani döneminde resmi Din Zerdüştilik içersinde görülmekle birlikte, aslında bu peygamberin temel bazı düsturlarıyla hiç bağdaşmayan prensipleri haiz inançlar vardı.
Mesela Medya'nın ( Arapların Jibal جبال ''dağlar/dağlık'' dedikleri)  Kürdlerle dolu vadi ve dağlarından,  Khorasan'dan, Arapların 600 yıllarında ele geçirdiklerinde yerli halka istinaden verdikleri isimle anılan  şimdiki Hatay-Afrin hattındaki  Jabal al Akrad   جبل ال أكراد   yani Kürd Dağı,  Klikya ile  Kafkasya'nın Şirwanı ve Kapadokya'nın Avi  Siwas- Halys-Kızılırmak nehrine kadar farklı coğrafya da  Zerdüşti telakki edilen topluluklar yaşıyordu.
Dolayısıyla tarihi gelişmeyi takip edebilmek için evvela eldeki yanlış-doğru kaynaklarla Zerdüştiliği anlamak gerekiyor.
Alevilikle muhtemel bağlantılara yönelik ön incelemede, temel farklılıklar göze çarpıyor; mesela yeniden dirilme, cennet-cehennem, huriler ve bir çok nokta.
Öte yandan da teoloji, terminoloji ile ritüellerinde, Alevilikte bazı unutulmuş kavramlar Zerdüştilik de bulunabilir. 
Bu kısa makalenin de amacı kaynaklardan derlenmiş olanlara ışık tutabilmek, tartışmak.
Bu arada bağlantılı olduğu için bir de Kürdistan ismiyle Kürd tarihi başlatılması gibi yaygın bir yanlışlığa dikkat çekmeliyim.
İlk, bir notu tartışalım; Zerdüşti inancının kutsal kitabı Avesta'da 'liturgical- dua ve ayin' bölümü-kitapçığı  Yasna da 72 rakamı ve kutsal kuşak kusti geçiyor.
Yasna'da değişik melekler, ruhlar ve kutsal varlıkların onuruna  ilahiler-okunan dualar bulunuyor. Avestan lisanında  'haiti ' ya da 'ha' olan ve 72 kısımdan oluşan, 72 adet iplik-iplik telinden yapılmış kusti ya da kutsal kuşak ile sembolize edilen ve genç Zerdüştinin mabede resmi kabulünü teşkil eden unsurlardan biri ya da aslı  bu.

Kusti , yani bu kutsal kuşak, Yezidilerde var. Eskiden Alevilerde de olması gerekirdi. Yarsan'da da var.
Zaten ''xirqe' giyildiğinde, kusti, yani  muhtemelen kuşak ta olacaktı.
Persçe'de mevcut olan kelime Kürdlerde kullanılırdı, muhtemelen kusti kelimesinin Kürdi formu da bu kuşak olmalı, ama daha araştırma gerektiriyor.

Bir notta da Persçe olarak Yazad'a İzad denildiği geçiyor.
Yazad  Pahlavi'de ''yaratılmış kutsanan varlık'' anlamında ve Avestanı ise Yazata.
Yezidi inancına yönelik bu anlamda kullanıldığına dair net bir belirleme pek görünmüyor. Akla yatkın olmakla birlikte, araştırma gerektiriyor. Belli ki Kürdçe yazarlar ve siyasilerce yaygınlıkla kullanılan Ezid kelimesi  buna tekabül ediyor. Ama eminim ki Kürdçesi Ezid değil, Yezid dir.
Politik, hatta dini endişelerle Yezidi söylemine itiraz ediliyor ama videolarda bile politik kaygısı olmayan sıradan insanların Yezidi/Yazidi dediklerini bizzat kendim de duydum.
Kürdçede bu Yezid formunda.

Bir notta da 'Legend of Ardashir- ' Arde Şer'in Menkibesi'  başlığıyla, nesli ve hayatı anlatılıyor. Bir paragrafta ise aynen, Pahlavi Karnamak ile Şahnama'da geçtiğini yazdığı şu ifadeler var :

'' Ardaşir's  wars with the Parthians and others; his defeat of Ardawan and his son, and his reverse at the hands of the Kurds ( Karnamak, p. 46-49 ;  Şahnama.p.1374).

Eğer doğru anladıysam, Arda Şer'in başkaları ile son Part Ardawan ve oğlu ile savaş ve  Kürdlerden bahsediyor.
Kürd tabiri Part  zamanında bile geçiyor.
Bir de yine : ''Sasan was a herdsmen of Papak and abode ever with the flocks; but he was of the race of Dara the son of Dara. During the evil reign of Alexander he had fled away and gone forth with Kurdish shepperd.''

Sasan, yani Sasani hanedanının isim sahibi, Papak'ın çobanıymış. Dara'nın soyundan geliyormuş. Oğlu iblis İskenderden kaçmış ve Kürd çobanın yanına vs.
Dara bu  Dari+us -Darius olarak Grekçe de geçen isim.
Dara'nın adına inşa ettirdiği, ya da edilen Dara şehri ise Nusaybin'in kuzey-batısına düşüyor.
Kalıntıları muhtemelen bombardımanlar sonucu tamamen tahrip olmuştur. 
Mevcut şehirlerin hali ve devletin tarihi eserlere olan ideolojik allerjisi göz önüne alındığında, yürek burkucu bir karamsarlıktan öte akla gelebilecek başkaca bir ihtimal  yok gibi görünüyor

Bu arada  '7' kavramına dair açıklama da dikkat çekici:
''The Seven, referred to in the name of Ardashir's opponent are, he adds, the seven planets , which belonged to the Creation of Ahriman, the Evil Spirit.''
Bu '7-yedi' , Arde Şer'in muhalifi ve burada 7 planetle  anılıyor. Zira  inanca göre ' Güneş, Merkür, Venüs, Dünya, Ay, Mars ve Satürn,'  Ahriman'ın yarattıkları, ona ait. 
 
Sasani Şahlarından bahsederken,  Cizre'nin güney-doğusunda,  Irak cumhuriyetinin Kürdistan'ın da  Sasani hükümdarı Şapur'un adına inşa edilmiş bir şehiri de zikretmek lazım.
İsmi 'Gund-i Şapur' dur.
Gund kelimesi Kurmanci Kürdçesinde 'köy' anlamına kullanılıyor ama aslında kelime Pahlavi de ''ordu kampı'  anlamına geliyor.
Bu da aslında Şapur'un ''askeri kampı''.
1928 de Empson'un Sinjar'da konuştuğu Yezidi Pir boşuna ''bizim devletimiz vardı, 350 sene sürdü ve Şapur'da Şahımız dı'' dememiş  demek ki.
Gund kelimesinin Kurmancide yer alması bile Sasani ile Kürd  ilişkisinin boyutunu göstermekte.
Gund, Şam tarihhini yazan İbn Qalanasi'den öğrendiğimize göre Haçlı seferleri sırasında şimdiki Suriye coğrafyasında ''Jund'', bir nevi askeri birlik ya da gruplar olarak geçiyor. Arabi asker kavramı da yanı sıra kullanıldığına göre, Jund gruplarının Kürdlerden müteşekkil olduğunu kabul etmek gerekiyor. Ibn Qalanisi'nin Gund yerine Jund yazması, Arabi'de -g harfinin bulunmamasından ötürüdür.  
 
Bir başka not ise daha da çarpıcı: Magi'ler, Zerdüşt'ün oğlu ya da soyundan biri olan Oşederbami ya da Oşederma'yı beklerlermiş.
İslamın, Şii'nin Mehdi beklemesi gibi.
Zaten bu kavram Alevilikte de geçen Ali'nin mehdiliğinin kökenidir de.
Fark, Magiler olmuş Alevi, Oşedarme da Kürdlern gözünde evvela Halifece tuzağa düşürülerek öldürülen Ebu Müslim olmuş, müteakiben de çıkardıkları muhtelif ayaklanmaları bastırıldıktan sonra da olmuş Ali !

İran'da Arap işgalinden bir asır kadar sonra, Bih-afaridh isimli biri çıkmış ortaya. Daha o zamanlar İran coğrafyası, hele hele Anadolu'da Kürdler ile diğer soydaş halkların İslam inancına pek dahil olmadıklarını söylemek mümkün.
Katılım var ama çok çok az ve sebebleri tek değil, farklı konu.
 
İşte bu Bih-Afarid Magilerden farklı düşünüyormuş bazı konularda ama Zerdüşt'ü kabulleniyor, kurumlarına inanıyormuş ve her peygamber( ya da adayı )  gibi o da kendisine kutsallık atfediyor, ilahi kudretle gizlice haberleştiğini (vahiy gibi mesela) belirtiyormuş. Müridleri için yedi dua önermiş.
Bunları geçiyorum ama bazı ritüel ve kurallar dizisi var ki, çok önemli :

''He ordered them to worship the substance of the Sun, kneeling on one knee and in praying always to turn towards the Sun, where ever it might be ;to let their hair and locks grow; to give up the zamzama at dinner ;not to sacrifice small cattle unless they were already enfeebled ; not to drink wine ;not to eat the flesh of animals that have died a sudden death ,as not having been killed according to prescription ; not to marry their mothers, daughters , sisters or nieces ; not to exceed the sum of 400 as dowry. Further, he ordered them to keep the roads and bridges in good condition by means of the seventh part of their property and of the produce of their labour.''

Güneşin ''özüne-maddesine'' tapınmayı emretmiş. Tek diz üstüne çökerek daima güneşe  doğru dönerek dua etmek, güneş her nerede ise. Saç ve lülelerini uzatmak. Akşam yemeğinde fısıldaşmayı bırakmak .Zayıf ve mecalsiz olmadığı müddetçe  hayvan kurban etmemek. Aniden ölen veya kurallara uygun kesimi yapılmayan hayvanın etini yememek. Anne, kız evlat, kız kardeş, kız yeğenlerle evlenmemek. Çeyiz ya da başlık ta (bu kelimenin Persçe veya varsa Pehlevisini keşke görebilsek) 400 ü  geçmemek.  Bir de müridlerine yol ve köprülerin daima bakımlarını yapmaları ve onları mülklerinin ''yedinci'' parçası görmeleri ve işçiliklerini de yapmalarını emretmiş.
 
Çok ilginç değil mi ?
 
Bu paragrafın kendisi özel bir çalışma gerektiriyor. Zamanı gelince önemli bazı belirlemelere de ilham kaynağı olacak. Alevi-Yezidi, yani Kürd tarihinin en önemli halkasının izleri var burada.
Konuya dair  not ve açıklamalar bu kadar. 




Friday 3 August 2018

Beze Kelimesi

Bir ara, şimdi unuttuğum bir tesadüf eseri olsa gerekti, kelime dikkatimi çekmişti. Yakinen bildiğimiz ''beze'' kelimesi, Türkçe'de ''hamur topağı'' anlamına gelir evvela. Fırıncılar  yuvarladıkları ve daha sonra işleyecekleri yuvarlak biçime soktukları hamurları bu isimle anıyorlar.
Ayrıca  kullanımı çok yaygın ''yağ bezesi'' var.

Bakalım Türkçe sözlükler de ne deniyor ''beze '' kelimesi için.
Red House Türkçe-İngilizce 1996 basımı sözlüğü tavsiye ederim, Kürd inançlarıyla ilgili yayınlanmış akademik bir çalışmada  yanlış yazılmış  önemli bir  kavramın aslını burada buldum. Zaten buna bakınca da, nette bulunabilecek ve yine Red House'un yayınladığı  1800 yıllarının Osmanlıca-İngilizce lügatine bakmaya da gerek kalmıyor, en azından bu kelime için.

Sayfa 169 da beze için şu var : ''Gk , lump of dough.''

Bu aslında kelime için verilen ilk anlam ve Yunanca  kökenli  ''hamur topağı,'' olduğu şeklinde. Daha bir çok anlam verilmiş ama bizim için esas olan bu.

Ferit Devellioğlu Osmanlıca-Türkçe sözlükte ise iki beze var.Bunlardan biri Arabi kökenli ve ''fakir ; miskin.'' anlamlarını veriyor.
Diğeri ise Farsça kökenli, ''günah, hata, kabahat ,suç'' anlamlarını taşıyor.
Ferit Devellioğlu net te var (dı), ilgilenenler el altında bulundursunlar, link için Academia.edu sitesinde sözlük ismi yazıldığında çıkar.

Türkçe etimolojinin büyük ismi Sir Gerad Clauson p.388 de Türkçe olarak bez kelimesini, tam da aradığımız ikinci anlam olan vücuttaki yağ şişkinliği olarak veriyor. Kısaca, İngilizce ''gland'' kelimesini kullanmış ki, bu da zaten ''gudde, ifrazat hücresi, torba,'' anlamlarına geliyor. Yani mutlaka bir ''topak'' ve ''yağ'' duygusunu veriyor.
Yalnız, kelimenin nereden çıktığı belirsiz.

İlgilenenler için Clauson en önemli Türkçe etimolojik sözlüktür ve net te mevcut. Link : http://altaica.ru/LIBRARY/CLAUSON/Clauson_EDT.pdf

Yeni etimologlardan, ve de kendisini eleştiren Türklerin tamamını geride bırakarak çok geniş bir Türkçe etimolojik sözlük hazırlayan Sevan Nişanyan ise iki farklı anlamı veriyor.
İlki ''bez'' olarak ve de aynen Clauson gibi, Kaşgari'den alınma ve elbette çok şüpheli. Şüpheli diyorum zira bu Kaşgari'nin bin yıldır bir tarihi eserde kaynak olarak kullanıldığına dair tek bir  delil var mı, bilemiyorum. Bana kalırsa tamamen bir Kilisli Rıfat derlemesi, sırf Oğuz vs Türkmen tarihi ve dili uydurmalarına destek amacıyla Cumhuriyetin ilk dönemlerinde icad edilmiş görünüyor.
Bu husus başlıbaşına bir akademik tez konusu. Umarım bir gün el atan çıkar.

Nişanyan'a göre,  bez :
ETü: [ Kaşgarî, Divan-i Lugati't-Türk, 1073]
biz [[deri ile et arasına oluşan yumru]]
<< ETü bez/biz yara izi, ciltte kabarcık, ur 

Anlam doğru ama Türkçe mi, bakacağız.

Bir de ''beze'' kelimesini vermiş Nişanyan, o ise Red House da verileni tutuyor ama sözlüğü genel de bazı önemli yanlışlar da barındırsa çok esaslı bir çalışma olan Nişanyan bu kelimeyi biraz üstünkörü ele almış ve tutmuş  Fransızca ilan etmiş :

''[ TDK, Türkçe Sözlük, 2. Baskı, 1955]
beze: Hamur topağı.
Fr baiser 1. öpücük, 2. şeker ve kremadan yapılan bir tür tatlı << Lat basiare öpme.'' 

Velhasılı beze'nin ''hamur topağı'' karşılığına Red House Yunan, Nişanyan ise Fransız köken bulmuşlar.

Şimdi bu durumda bendeniz de açıklamalardan tatmin olmayınca, unutulmuş-yok edilmiş lisanlardan birine bakmayı düşündüm, 
Kürdçe'ye!

Aman bir de ne göreyim, bu beze Kürdçe değilmiymiş !

Hele asıl Kaşgari de Türkçe yazan bez var ya, işte tastamam o da üstelik. 

Kurmanji-English Dictionary by Michael L.Chyet,  p.50, bez : '' fat, grease, lard, suet, tallow.''

Yağ anlamına geliyor, akışkan olmayan ile iç yağı, kuyruk yağı, don yağı, mum yağı vs., gibi.
Kelimenin asıl kökeni ise tastamam net biçimde verilmiş.
 Old İrani ( Eski İrani) de ''wazda'' ; Avestan da ise ''vazdah''.

Alevi Kürdler daha iyi bilirler. Hani ''niyaz'' olarak dağıtılan, bazı özel günlerde yapılan yağlı bir ekmek türü vardır. Buna ''bizik, bazik, bezek'' gibi yöresel isimler verilir. İşte kelimenin ''yağ'' ile ''topak hamur'' anlamlarının tam ifadesi bu yağlı ekmek türüdür.
Elbette meşhur bazlama ekmeği de beze'den geliyor gelmeye de, üzerine çalışma gerekiyor biraz daha.

Türkçeymiş, Yunancaymış, Fransızca , hatta Latince kökenliymiş, tamamı yanlış.

Kelime isbatlı Kürdçe...