IT
Türkçe olanı değil. Bir film ismi; daha doğrusu dünyaca meşhur korku romanı yazarı ABD'li Stephen King'in bir kitabının uyarlaması.
Istanbul'dan Orta Anadolu'ya taşındığımda, yazarın Türkçeye çevrilmiş ne kadar kitabı varsa, hızla hatmetmiştim. O kadar etkileyici ki, Türkçe çevirilerdeki yandım anam yanasıcalar makamından kepazelikleri o zamanlarda dahi farketmiş olmama rağmen, müthişti çoğunluğu.
Bir kaç hafta evvel, yirmi yıldan uzun bir süredir tedavülde olanının yerine çekilen filmin yeni versiyonunu oğlumla izlemeye gittik.
Ülkede şimdi bu sinema salonları ne alemdeler, modernize faslını vs bilmiyorum. Batı dünyasında sinema komplekslerinde beş-on yirmi vs salon olur. Her birinde ayrı film, veya bazı salonlar lüks koltuk gibi kolaylıklarla aynı olanlarından da sağlar. Elbette üzerinde rakamlar ve genelde de kraliçe falan bulunan o kağıt parçalarından biraz fazla nakdi göze almanız kaydıyla.
Salon ufaktı ve seyirci sayısı da tahmin ettiğim gibi azdı. Bendeniz merak ve dikkatle izliyorum filmi. Zira yazarı biliyorum, romanlarını okudum, uyarlanan filmlerini izledim.
Filmde çocuklar aralarında küfrediyorlar vs.
Hoppalaaaa...
Tam arkamda ve genç bir çiftin erkek olanı sesli, bir kaç çift mendebur da önümde ve diğer bir takım sıralarda, her küfürde farklı zırıltı tonlarıyla kah gülme, kah kahkaha moduna giriyorlar.
Yahu neden ?
Ulan dedim. bunlar da mutlaka benim gibi Ortadoğulu, Asyalı, Afrikalı vs dir..
Sebebi de gayet basit; ülkemizde malüm sansür var. Filmlerde devlet büyüklerimiz, ordu ve polisimiz, yargı vs vs vs mensuplarımız hep namuslu-dürüst-babacan-harbi insan evladı vaziyetlerinde tasvir edilmek zorunda.
Mesela kahraman polisimiz, karakolda torpili olmayan garibanın anası ve dahi avradına, yani işte selam kelam, babacan, rüşvet yemez, lokantada avantadan zıkkımlanmaz vs
Subaylar ise eğitim alanlarında eratın en azından baba annelerine kadar uzanan soy ağaçlarına değdirmeden vazifelerini layıkiyle icra edemezler.
Ülke vatandaşları olarak, sabah akşam ilk okul itibariyle öğretmen, polisi, subay, muhtelif devlet aygıtı bürokratından sanki duymaya alışık değilmişiz gibi, sansür heyeti Kemal Sunal'a o kendine has tavrıyla ''eşoğleşek'' tabirini özgürce terennüm izni verdiğinde, kahkahalarla milletçe güldüğümüzü nasıl hatırlamam!
Ya da, batı filmleri, başlı başına bir teknolojik ve sosyal -kültürel ve çeviri faciası arzetme yanında, aman yarabbi dedirten dublajlardan hafif hafif yırtmaya başladığında . Ve Türkçe dublaj'dan alt yazılıya geçilmiş hallerine bir dikiz...
Mesela, ülkede son izlediğim, Türkçesini unuttum, A Few Good Men isimli, Jack Nicholson, Tom Cruise, Demi Moore takımının yer aldığı ABD ordusunun Küba Guantanamo'da bazı yasa dışı disiplin vakıalarını işleyen filmdi.
Alt yazılıydı.
Her İngilizce sinkaf'ın alt yazılı Türkçe çevirisini müteakip salonda uğultuyla karışık ve muhtelif oktavlarda gülme sesleri duyuluyordu.
Bir de, ABD'li komutan Jack Nicholson mahkemece darp edildiğinde salonda ki izleyicilerin hatırı sayılır bir kısmının histerik sloganlar ve kulak zarı patlatan alkışlar eşliğinde ''rahatlamaları da'' kayda değer bir anı.
Gerçi vatandaşın, yasa dışı bir işlemin tesbitine mi, yoksa kardeş Küba devlet ve milletini darb eden Emperyalist ABD'li generalin tutuklanmasına mı avuç içlerini feda ettikleri de hala tartışma konusu olabilir, yani.
Aklıma bunlar da geliyordu IT filmini izlerken. Ben pür dikkat izliyorum. Korku filmi. Çekim de fena değil.
Bremen mızıkacıları her küfür de muhtelif ses tonlarıyla gülme seanslarını icra ediyorlar.
Ne halt etmeye gelirsiniz Stephen King filmine yahu!
Bittikten sonra salondan ayrılırken ummadığım bir manzarayla karşılaştım.
Genci ve yaşlısıyla küfürlere kahkaha atmayı pozitif tepki sananlar tahmin ettiğim sosyo-etnik kategori, yani bizden değil gibilerdi.
Demek ki her sosyo-etnik gruptan öküz çıkıyormuş.
Not: Dört yıl önce yazılmıştır.
No comments:
Post a Comment