İki yıl evvel not almışım, dokunmadan yayınlıyorum,
Bir kaç sene evvel Bayezid ile Timur dönemlerini çok detaylı araştırmıştım. Yani öyle ki, eğer bir akademik çalışma yapmaya hak kazanan bir öğrenci-mezun olsam, detaylı ve ilginç hususlara temas eden bir doktora tezi çıkarabilirdim. Bazı argümanlarımı bir kaç akademisyene gönderdim evvel ki sene, adamlar hayatlarında hiç duymadıkları, daha doğrusu bir biriyle bağdaştırmadıkları ve asla bağdaştırmayacakları bazı hususları tartışan birine rastlayınca, eğer gönderdiğim draftı okumuşlarsa, zihinlerinde hayal dünyası geniş bir üçüncü dünyalı emekli figüründen fazlasını canlandırmamış olmalılar ki cevap bile yazmadılar. Ama, mentorluğunu Halil İnalcık ile Cemal Kafadar'ın yaptığı ve Grek kökenli bir İngiliz genç akademisyen sonraları üzerinde durduğum hususlara yönelik bir makalesini yayınladı Academia.edu da. Artık kılavuzu Halil İnalcık ile yazdığı kitabın bibliyografisinde verdiği sayısı çok kabarık referanslardan esaslı bir kısmından alıntı yapmayıp tüm batılı akademisyenleri ahmak yerine koyan ve bu da Prof Colin İmber tarafından yüzüne vurulan Cemal Kafadar olunca, varın siz Grek-İngiliz'in performansını düşünün. Nitekim yayınladığı makalede de aynı nakaratları tekrarlayınca, ben de anladım ki okula başlamaktan başkaca çarem yoktu artık.
Gerçi Türkiye yılda 500 mü desem, 5000 mi, enternasyonal ile Turkic, yok Islam gibi konferans-sempozyum vs düzenliyor. Beyin yıkama operasyonları en bayağı cinsinden icra ediliyor. Ve malüm Türkiye Cumhuriyeti manipülasyon, yalan ve iftira da dünya çapında haklı ve kazanılmış bir şöhrete sahip. Yani diyeceğim odur ki, ağzımızla kuş tutsak beyinleri resmi Türk tarih tezlerine kiralanmış konu uzmanı Batılı akademisyenleri ikna etmek zor.
Ama işin peşini bırakmak da yok.
Bu uzun üvertürden sonra kısaca bir noktayı tartışmak istiyorum. Ankara savaşından hemen önce Bayezid'in ipi çekilmiş bile. Daha evvel yazmıştım, Timur savaş öncesi Bayezid'in ordusunda yer alan çok kalabalık Moğolları yazdığı mektuplarla kafaya almış ve bunlar da muharebenin tam ortasında saf değiştirmiş ve Bayezid'in mahvına sebeb olmuşlardı. Aslına bakılırsa sadece Bayezid değil, uzun asırlar sürecek bir yönetim sonucu yerlilerin de ipinin çekilmesinin kanaatimce bu savaşın sonucuyla ilgisi var ama bu da zaten benim bazı düşüncelerimin sonucu. Onu da zamanı gelince yazacağım.
O günlerde bir Dominikan rahibi saf saf Timur'u Hristiyanlığa ikna için geliyor. ( Herbert Adam Gibbons naklediyor, mektepli tarihçi olmamasına rağmen konu uzmanlarının tamamına mantık ve bilgi olarak uzak ara fark atıyor bence, ilgilenenler okusun derim). Timur o sırada Anadolu'nun çeperlerinde dolaşıyor ve hala Bayezid'le savaşa karar vermiş durumda değil. İşte bu Dominikan rahip kanalıyla Timur, zamanın kendisince en önemli Avrupalı monarkı olan Fransız Charles VI ya mektup yazıyor ve dünyayı paylaşmayı öneriyor. Bana sanki İlkhan dönemi bazı Khanların Avrupalılara mektup göndermesini çağrıştırıyor. Tabi bu arada karşılıklı hediyeler gidip geliyor ve Timur ile Cenevizliler karşılıklı elçilik kuruyorlar. Öyle ki, Cenevizliler İstanbul Pera'da Timur'un bayrağını bu dostluğun şerefine Galata Kulesin de dalgalandırıyorlar. Ceneviz elçisi bu arada Timur'a Bayezid'in yok edilmesinin gereklerini açıklıyor. Dostluklar öyle bir ilerliyor ki, Castilla kralı ( İspanyol olmalı) bile Timur'a iki elçi gönderiyor ve bunlar meşhur Ankara Savaşını Timur'un çadırından izleme şerefine nail oluyorlar ( p. 259).
Bayezid'in savaşı kaybetmesinin bir sebebi Moğol kalleşliği ise, diğeri de her nasılsa Bayezid'in kibirli ve akılsız davranışından kaynaklanan yorucu ve beyhude askeri hareketlilikler olmalı.
Ve bir de asıl susuzluk !
Mısır Sultanı Barkok'un tarihçisi Abu'l-Mahasin'e göre Bayezid yakalanmadan evvel ordusunun yarısı susuzluktan perişan olmuştu bile (p. 261).
Niye acaba ?
Ezberci TC tarihçileri ile Batılı akademisyenler savaş alanını hala ve hala tesbit edememiş durumdalar.
Bazı fikirlerim var bu hususta ve bana kalırsa muharebe alanı Çubuk Ovası falan değil.
Çok ilginç bir yer.
Umarım bunu yazabilecek durumda olurum.
No comments:
Post a Comment