Saturday, 31 March 2018

Kerane

1980 başlarında İran-İrak savaşı, karşılıklı yıkımı  akıl almaz boyutlara taşırken, Türkiye'den her iki ülkeye de ihracat patlaması yaşanıyordu yanlış hatırlamıyorsam. O sırada memleketteydim, ve bazı tanıdıklarım da İran'a kamyonla muhtelif ihraç kalemi yük taşıyorlardı.
Bir müddet sonra da ortalık, şoförlerin İran gümrüğünde karşılaştıkları Azeri memurların aksanlarının taklitleri ve hikayelerinden geçilmez olmuştu.

Azerilerin Kerane diye iş yerine  dediklerini kah kahalarla anlatıyorlardı. Aslına bakılırsa hafif bir aksan farkı vardı. Azeriler Kar Xana / Kar Xane diyorlardı.
Aynen Osmanlı'da olduğu gibi.
Türkiye Cumhuriyeti, 1928 de Latin alfabesine geçince X harfini bünyesine kabul etmemişti. Ve bu harf yerine H ikame edildi.
Bu harf ile sesinin ise  Türk diliyle ilişkisini tartışmak bir farklı makale konusu, es geçiyorum. Ama zaten keraneye, kerane deniyordu İstanbul başta olmak üzere bazı merkezlerde...

Nişanyan şöyle yazmış,

kerane  :  

"atölye, fabrika" [ Osmanlı Kanunnameleri, <1512]
kārχāne "genelev" [ Filippo Argenti, Regola del Parlare Turco, 1533]
chierχaná: bordello

Fa kār-χāna كارخانه iş yeri, işlik, atölye

 kâr, hane
Not: "Genelev" anlamında argo kullanımı İstanbul halk dilinde 16. yy veya öncesinde belirdiği halde, "fabrika, işlik" anlamında 19. yy sonlarına dek kullanılır.''

Nişanyan  genel ev anlamında asırlar evvelinden kullanıldığı halde,  ''kār-χāna كارخانه  ''  kelimesinin ''fabrika, işlik'' anlamında 19 yy sonuna kadar kullanıldığını galiba biraz da hayretle karşılıyor.
Niye böyle olduğunu da sorgulamayı gereksiz bulmuş olmalı ki, evvelki sözlüklerde verilen anlamı okuyucuya tekrarlamakla  yetiniyor.
 
Ne yani, 1700 yıllarında kurulmuş Hacı Bekir lokum imalathanesi,  kadın mı satıyordu ? 
Bu işletme elbette bir Kar Xana/ Kar Xane idi.
 
Kunduracılar, elbiseciler, fesçiler, keçeciler, akla gelebilecek tüm imalatçılar, bu kavramın, eğer öyleyse, kendileri için kullanımının pezevenklikle eşdeğer olduğunu her halde bilirlerdi.

Dolayısıyla, vardı bu işte bir karışıklık, ve daha sonra da zaten kelime de  ezeli ve dahi ebedi  kullanım  hakkı dahil olmak üzere, fuhuş endüstrisinin tescilli markası olacaktı.

Ben küçükken, liseyi de bitirene kadar Konya ile Eskişehir de okudum. Konya'da şimdilerde genel ev denilen kerane için, mektep kelimesi de kullanılıyordu , ve  bizler bile farkındaydık, yatılı okuldaki abilerimiz aralarında konuşurlarken duyardık.
Kerane Konya'nın dışlarında bir yerdeydi ve oraya giden yolun emlak değeri ise muhtemelen yerlerde sürünüyordu.
Biraz gözden ırak, başkaları görmesin, ayıp falan.
Hiç namuslu adam karı satılan yere yakın oturur mu len, vs...

Eskişehir de ise şehrin ilk sanayi bölgesindeydi. Burası da elbette zamanın şehrin dışına düşen kesimlerinden biriydi.

Ankara'da ise eski şehrin olduğu, etrafta hala ahşap evlerin bulunduğu, yanlış hatırlamıyorsam kaleye  ve gecekondulara yakın, TBMM, Anıtkabir, Kızılay vb. kalantor kesimin mekanlarına uzak, dış taraf sayılabilecek Bent Deresi denilen yerdeydi.
İstanbul ise başlı başına bir makale konusu.

Bir mantık var burada. Cumhuriyet öncesi de fuhuş haneler, özellikle Anadolu'da var idiyse, ya da gayrı resmi çalışanlar, dış mahalleleri mesken tutmuş olmalıydılar. Çarşılar ile ticaret erbabı müminlerin ikametgahlarından biraz uzakça...
Ama elbette her yerde olduğu gibi de en başta zabitan tayfası bu özel işletmeleri iyi biliyor, ve avantalarını da muhtelif şekillerde temin edebiliyorlardı muhtemelen.
 
İstanbul'un jandarma alanları bir ara özel keranelerle( randevu evi) bezenmişti. Taksim ile Galatasaray'ın hemen ara sokaklarında faaliyet gösteren işletmelerin  üzerine gidilince...

Yani vatandaşın esaslı kısmı hem keranesiz olmuyor, ama öte yandan da işyeri ve evine uzak, dış çeperlerde falan olsun istiyor.

İşte yine Farsça olan kelimemiz burada devreye giriyor hemen,

karan/kerane (  sadece ikinci +a sesi alif, yani Salim'in +a sı gibi, at'ın değil !),

'' A shore, coast, margin, bank, side, boundary, frontiers. An end.''
 
''Sahil, kıyı, kenar, hudut, son hadde yakın hal, yığın, küme, yan, taraf, cihet, etek(dağ ), hudud bölgesi, boş bölge, yerleşilmemiş bölge..Son, nihayet, uç.'' 

Tanımlamaya uyuyor gibi.

No comments:

Post a Comment